Ana içeriğe atla

20 Kasım 2015'te Harbiye Askeri Müzesi'nde buluşalım

Böyle başlıklar kullanmak istemiyorum. Lafın tamamını söylemeyi de sevmem zaten. Ancak, günümüzde bırakın uzun yazıyı, yazı okuyan bile yok denecek kadar az. İnsanlar çoğunlukla "bakıyor" sadece. Başlıklara bakıyor, fotograflara bakıyor, televizyona bakıyor. Televizyonu bile izlemiyor kimse, uzun süredir. Sadece bakıyor. Bir yerde akıp giden, böyle olmaması gereken hayatına bakıyor aslında. 

Sayısal karasal radyo ve televizyon üzerine blogumda bir çok yazı yayınladım bugüne değin. 2013 yılında Levira'nın düzenlediği etkinlikte Estonya'nın başkenti Talin'de İngilizce blogumu temsilen bir sunum yaptım. Gene 2013 yılında iki ayrı panelde Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'ni ve Elektrik Mühendisleri Odası'nı temsilen konuştum. Ayrıca 2010 öncesi Etkileşimli Televizyon konulu bir sunum yaptım İstanbul'da bir fuar / konferans sırasında, çalıştığım iş yerini temsilen. Türkiye'de ilk kez sadece kendimi temsil ederek bir oturumda sunum yapacağım.

Bana maliyeti olacak bu durumun elbette. Sonuçta iş yerinden senelik izin almam gerekecek, görevli gelmeyeceğim için. Ayrıca İstanbul'a ulaşım ve konaklama maliyetleri de cabası. Ancak, tüm bunların hiç bir önemi yok, inanın. Sonunda üyesi bulunduğum Elektrik Mühendisleri Odası'nı, KESK'e bağlı Haber Sen Sendikası'nı da gönül rahatlığıyla eleştirebileceğim sunumumda. Her iki örgüt de gerçekten çok özverili çalışmalar yürütüyor. Haber Sen'in Anten A.Ş. konusunda verdiği hukuk mücadelesini unutmak olanaklı değil. Ancak tüm bu iyi niyetli çalışmalara karşın eksik / hatalı tutum ve çalışmalar da yok değil. Sonuçta insan ve kurumlar bir şeyler yapınca hata yapıyor. Hiç bir şey yapmayan hata da yapmıyor. Belki benim beklentilerim yüksek iki örgütten. 

Nelerden bahsedeceğim biraz ipucu vereyim. 

Sayısal radyo teknolojilerinden bahsedeceğim elbette. Ancak, konuyu teknik ayrıntılara modülasyon teknolojilerine, bit oranlarına boğmak istemiyorum. Bu yüzden DAB/DAB+/DRM30/DRM+/HD Radyo/DVB-T2 ile ilgili kısa bilgilerle yetineceğim. Sayısal radyo ile ilgili özellikle vurgulamak istediklerim var. Mesela 20 yıldır sayısal radyo yayını yapan UK'de FM'i sonlandırmaya ilişkin hiç bir tarihin verilmemesinin arkasında ne var? FM'i sonlandıracağını ilan eden Norveç ve İsviçre'nin en belirgin özelliğinin kişi başına düşen gelirin yüksekliği olmasının özel bir anlamı var mı? Peki, sayısal radyo için mutlaka bir standart seçmek zorunda mıyız? Çoklu standart destekleyen çipler olsa radyo alıcılarında, nerede hangi teknoloji bize en uygun çözümü sunuyorsa onu kullansak olmaz mı?

Sayısal karasal televizyon meselesinin tarihçesini anlatacağım elbette, ancak ayrıntılarına girmeyeceğim. Sonuçta 20 dakikam olacak ve tarihçeye girsem sadece tarihçe anlatarak bitirebilirim süreyi. Ülkemizde, yayıncılık alanında kullanılan frekansların hiç birisinin ihale ile dağıtılmadığı gerçeği göz ardı edilerek yapılan sayısala geçiş projelerinin hüsrana uğrayacağının aşikar olduğunu düşünüyorum. Modeli sorgulamak gerekiyor bana kalırsa. Televizyon konusundaki zamanımı daha çok bu ülkemize özel koşullara ayırmak istiyorum. Yayınını uydu üzerinden FTA olarak gönderen yayıncılar sayısal karasal için istenilen koşulları yerine getireceğini beklemek fazla iyimserlik. 

Sunumun son bölümünü frekans savaşlarına ayıracağım. Bugünlerde Cenevre'de deyim yerindeyse kan gövdeyi götürüyor. Mobil operatörler yayıncıların elinde kalan son UHF bölümüne, 470-790 MHz'e saldırmaya devam ediyor. Yayıncılar ve yayıncıların birlikleri kahramanca savunmaya devam ediyor. Aslında anlatılan bizim hikayemiz, her ne kadar haberdar olmasak da...

Etkinliğin programına buradan erişebilirsiniz...

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Nostalji Kafe, Malatya

Malatya merkezinde, yöresel yemekler yiyebileceğiniz tarihi bir yer arıyorsanız Nostalji tam size göre. Vilayet yanındaki sokaktan içeriye girince Yeşil Sinemanın tam karşısında Bulgurcuzade Mehmet Efendiye ait tarihi konağı restore etmiş torunları Bülent ve Murat Gümüş kardeşler. İçerisi otantik döşenmiş. Ankara'da yaşayanlar için Zengen Paşa Konağı'nı anrıdıyor içerisi. Yemeklerden analı kızlı köfteyi öneririz. Nostalji'nin web sayfası : www.nostaljimalatya.com.tr Nostalji Tarihi Malatya Evi Mücelli Cad. Vilayet Yanı Yeşil Sinema Karşısı MALATYA (0 422) 323 42 09 - (0 422) 323 41 93 nostalji444@hotmail.com

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor.  Fi

Mangal

Bir keebapçı düşünün. Siparişinizi verdikten sonra size sormadan küçük atışmalıklar getirsin sıcacık balon lavaş ile birlikte. Siz yavaş yavaş onlarla açlığınızı bastırıken siparişiniz en leziz haliyle hazırlansın. Keyifli yemeğinizin ardından şöye demli çay olsa diye düşünürken semaverinizi getirip 2-3 dakika kadar bekleyip içebilirsiniz desin. Siz şaşkınlıkla etrafınıza bakıp çayınızı yudumlarken bir yandan da şimdi bunlar kuver müver diye hesaba eklenecektir zaten, bedava ne var ki dünyada endişesini taşıyıp gene de hesap deseniz ve gelen hesapta siparişini vermediğiniz hiç bir şey olmasa....Ne semaver, ne gelen atıştırmalıklar ne küver. İşte böyle bir yer var artık. Mangal . Hem de 24 saat açık. Nerede mi? Bestekar sokak No:78 Kavaklıdere Ankara adresinde. Orası neresi diyenler için hatırlatayım. Bestekar sokak (hani Tunalı Hilmi caddesi ile Tunus Caddesi arasında kalan yeni bir sürü barın açıldığı sokak) üzerindeki Kebap 49'u veya Şençam Köftecisi'ni bilirsiniz. Onların

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

günlük giyeceği kıyafetini karısına/kardeşine/annesine seçtiren erkekler

Bu başlıkta bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi. Günün en keyif verici etkinliklerinden birisi olduğunu düşündüğüm, bugün ne giysem sorusunu yanıtlama sürecini, bir başkasına devretmeyi kim ister derdim. Arkadaşlarla sohbet ederken fark ettim böyle birilerinin olduğunu. Sonra, sayılarının az olmadığını görünce, böyle bir yazı yazayım dedim. Belki durumu açıklayan yorumlar gelir. Böylesi, bence çok ilginç, bir durumun nedenini anlamış olurum/z. Yorum yazmaya niyetliler için durumu bir kaç maddede özetleyeyim: Günlük ne giyeceğine bir başkası karar veriyor. Çoğunlukla bir gece öncesinde, giyilecek kıyafetler seçilip dolapta yerini alıyor. Bu seçim işlemini haftalık yapanlar da var(mış). Pazartesinden cumaya giyilecekler hazırlanıp, günlerine göre askılarda bekliyor(muş). Seçimin önceden yapılmasında bir gariplik yok elbette. Giyilmesi planlanan kıyafetin temizliği, ütüsü, kravatın cekete, gömleğin pantolona, ayakkabının çoraba uyumuna bakmak lazım. Bu normal süreci, bence, anormal hal