Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İnziva Diyalogları / Cengiz Türedi - Naim Kandemir

Kitabın tam adı İnziva Diyalogları Hayat Üzerine Konuşmalar. Nota Bene Yayınları'ndan çıkmış, benim okuduğum 2017 senesinde yapılmış ilk baskısıydı. Nehir söyleşiler, anılar, geçmiş değerlendirmeleri hep ilgimi çekiyor. Beni yakın tanıyanların tespitine göre tarih merakımın arkasında da bu tür kitaplara ilgimin arkasında da " dedikodu sever " olmam yatıyor. Dedikodu sevmez biri olarak, bu tespite katılmıyorum elbette :) İnziva Diyalogları, üzerime karabasan gibi çöken bir kitap. Tanıtım notlarına böyle bir paragrafla başlamak, bu yükü hafifleştirme çabası aslında. Cengiz Türedi ve Naim Kandemir, 78 kuşağından iki Mülkiyeli. Türedi, 3. sınıftayken akıl sağlığını yitirip tamamlayamamış üniversite eğitimini. Yıllar boyu, kitaptan okuduğuma göre hâlen, süren tedavilerle sağlığına kavuşmuş. Kandemir, Türedi'nin okuldan arkadaşı ve yoldaşı. İkilinin yaptığı telefon konuşmalarının deşifresinden oluşuyor kitap.  İki önsöz var, yazarların önsözlerinden başka. Biri Dr. S...

zor bir yılı geride bırakırken

Bu yazı ile bir deneme döneminin de sonuna geldim. Blogda format değişikliğine gitmiştim bir süre önce. İki yana yaslamak yerine ortaya hizalı ve font olarak Verdana yerine Courier, son olarak tek fotograf... İtiraf ediyorum ki çok severek okuduğum öykülerle dolu, bir süreliğine sessizliği seçmiş bir blogdan "esinlenmiştim", siz kopyalamıştım diye de okuyabilirsiniz...  Neyse, denedim ve zor geldi öyle kısa kısa yazmak. Büyük/küçük harflere dikkat etmemek ve daha bir sürü şey... Eski iyidir, en azından daha fazla ben... 2018 neden zordu? Aslında aynı ülkede yaşıyorsak, sorunun yanıtını enaz benim kadar biliyorsunuz... Yok, bizce sorun yoktu, diyorsanız, yanlış bir yönlendirme ile gelmişsiniz bu adrese. Vakit kaybetmeyin boş yere... Kişisel gündem, sağlık, haberler, kayıplar, iş-güç... Hepsinin türlü zorlukları oldu sene boyu.  Bitsin artık dediğim çoktur.... Neyse ki bitecek bir kaç gün sonra. 2019 hedefleri diye bir şey yazmıştım bir kaç gün önce. O yazıyı...

Paris / Mine G. Kırıkkanat

kitabın tam adı Paris Dünyanın En Romantik Kenti. Mine G. Kırıkkanat'ın çeşitli tarihlerde yazdıklarından derlenmiş bir kitap. Kırmızı Kedi'den Temmuz 2017'de ilk baskısını yapan eserin Eylül 2017 tarihli üçüncü baskısını okudum.  2014 yılında, bir seneliğine Paris'te yaşayacağımızı öğrendiğimde, adında Paris geçen kitapları edinmiştim. Kırıkkanat'ın kitabı yoktu bu seçimi yaptığımda. yazılarını Cumhuriyet gazetesinde ilgi ile takip ettiğim isimlerden birisi, hakkında fikir sahibi olduğum bir kenti yazınca, hiç düşünmeden alıp okudum.  bence Paris bir fil gibi, herkes tuttuğu yerini tarif ediyor.  kimi 3-5 günlüğüne tur ile gidip en turistlik yerlerini gezip, marka kafelerde oturup, " to do list "ine " check "ler atıp dönüyor ve Paris onun için " must see " bir yer oluyor.  kimi işçi olarak gitmiş, ailesine iyi bir gelecek sağlamayı amaç edinmiş. çocuklarının, ne kadar iyi eğitim alsalar da Fransa'nın vatandaşı olsalar da ...

2019 hedefleri

2019'da yapmayı istediklerimi yazdım bir kaç gün boyunca facebook'ta. burada onları bir araya toplayayım. malum, blogum facebook hesabımdan çok daha kalıcı... daha az kek/börek daha fazla spor yap bu bir istekten ziyâde zorunluluk. 2018'in son günlerine girerken tartıda gördüğüm kilo, tüm zamanların en fazlası olunca, önlem almam şart ne yazık ki. yoksa ne kek/börekten sıkıldım ne spor aşkım depreşti... daha çok oku daha az konuş her ikisini de çok seven birisi olarak birini tercih etmek durumunda kalmak hoş değil :) ancak, etraf gittikçe çoraklaşırken konuşmak, eskisi kadar keyif vermiyor. diyalogdan monologa dönüştü sohbetler çoğunlukla. en kötüsü, ortamda bilgi yerine fikir sahibi olanlarla konuşma çabası... daha az dırdır daha çok şükür et sahip olmam gerekirken, olamadıklarım konusunda çok dertlendim zamanında. hak ettiğimi düşündüklerim ile bana verilenler hiç denk olmadı. okumanın ve düşünmenin sonrasında, dırdır etmenin hiçbir şeye yaramadığını, sahip...

teknoloji haberleri editörü eksikliği

her haber bülteninin sonunda " ekonomi ye dair notlar" bulmayı doğal karşılayan, dış politikayı ilgilendiren bir konuda uzman bir muhabirin yorumlarını bekleyen bizler, teknoloji ile ilgili haberler konusunda, ajansların ve/veya şirketlerin yayınladığı bilgilerle yetinmek zorunda kalıyoruz çoğu kez. çoğu kanalda, yetkin teknoloji haberleri editörü yok. oysa, teknolojiye meraklı, mühendislik eğitimi almış, haber diline hâkim insan bulmak zor değil :) en azından benim tanıdığım, bu işi yapmaya çok hevesli biri var.  adı lazım değil, baş harfi Ö :) Turkcell'in HotSpot ile ilgili son açıklaması üzerine yazayım dedim bunu. teknoloji haberleri editörünün olmaması, gerçekten çok önemli...

99 sayfada alzheimer, parkinson / Prof. Dr. Murat Emre - Didem Ünsal

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nca "kamuoyunun ilgisini çekebilecek konulardaki bilgi varlığını özet ve kolay okunur bir şekilde aktarmayı amaçlayan, konulu bir söyleşi dizisi" olarak tasarlanan " 99 sayfada " serisinden bir eser alzheimer ve parkinson. söyleşiyi gerçekleştiren Didem Ünsal , söyleşilen isim ise Prof. Dr. Murat Emre . Ünsal, sağlık haberleri konusunda uzmanlaşmış bir gazeteci; Emre Hoca ise hareket bozuklukları konusunda uzmanlaşmış bir nörolog. ilk baskısını 2006 senesinde yapan eserin, 2014 senesindeki 3. baskısını okudum. 99 sayfada serisi , tam da amaçladığı gibi, kolay okunulan, fazla teknik ayrıntıya girmeden, herkesin merak edeceği sorulara konunun uzmanı olmayanların da anlayabileceği sadelikte yanıtlarla ilerleyen kitaplar üretmiş.  giderek daha uzun yaşayan insanlar, daha önce sık rastlanmayan bir takım sağlık sorunlarıyla yüzleşiyor. parkinson ve alzheimer , çoğu kez karıştırılan, "nörodejeneratif" hastalıklar.  ...

bir yıl daha biterken

her sene olmasa da yaptığım bir şey, sene sonu yazısı. 2019 gelmeden yazmayı istediğim bir kaç konu ve bir kaç kitap olsa bile, gecenin bu saatinde (22.30) o yazılar için enerji m yok.  2018 epey ilginç bir yıl oldu/oluyor. kendimle ilgili öğrendiklerim ve sonuçları... 2019, bu bilgiler ışığında, önceki yıllara kıyasla, daha denge li geçer umarım.  denge, hayatın özü sanırım.  kaybetmemek lâzım, toparlaması maliyetli oluyor... şimdiden huzur ve barış getiren bir yıl diliyorum tüm alemlere...

Her Yerden Çok Uzakta / Ursula K. Le Guin

alt başlığı, " farklı bir aşk hikâyesi" olan novella, Le Guin'den okuduğum ikinci eser. Mülksüzler 'i çok sevmiştim ve hâlâ çok özel bir yeri vardır hafızamda. " D evrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır, ya da hiç bir yerde değildir . " sözünü kimi yazılarımda kullanırım meselâ.  her yerden çok uzakta ise iki saatte okuduğum, 96 sayfalık bir ergen sevdası. ancak bu sevdayı anlatan Le Guin olunca, hayatın akışını planlamaktan aile içinde belirlenmiş ve kimi durumlarda üzerimize tam oturmayan rollere, hayattaki amaçtan eğitim sistemine bir çok değinmeyi de içeriyor.  novella , benim tanımıma göre romandan kısa öyküden uzun metinler, yazmak bence en zoru. öykü olsa yazılan daha sınırlı bir anlatım tatmin edecek, roman olsa istediğiniz kadar uzatabileceğiniz bir alana sahipsiniz ama ikisinin arasındaysa boyut, iş zorlaşıyor.  Dostoyevski'nin novellaları çok başarılıdır bence. Le ...

Hakan: Muhafız / Netflix'in ilk yerli yapım dizisi

yayıncılık sektörünün uzun süredir beklediği Türkiye yapımı ilk Netflix dizisi Hakan: Muhafız bugün platforma eklendi. İlk sezonu 10 bölümden oluşuyor. Türkçe ve İngilizce seslendirmeli, Türkçe, Arapça, İngilizce ve Yunanca altyazılı olan dizinin b aşrollerinde Çağatay Ulusoy, Hazar Ergüçlü (Medcezir), Okan Yalabık (Muhteşem Yüzyıl) ve Ayça Ayşin Turan (Meryem) yer alıyor. Aslında başrolde İstanbul var desek daha doğru olur sanırım. Kentin gizemli tarihi, Ayasofya, Kapalı CarsÇ dizinin içerisine çok güzel eklenmiş. Umarım turizme katkısı büyük olur.  peki, sektör açısından bu dizi neden önemli? öncelikle, klasik TV yayıncılığında, her hafta bir bölüm mantığından farklı bir yaklaşım var. tüm sezon, ilk yayın tarihinde hazır ve internetin olduğu her yerde her cihazdan her zaman izleyebiliyorsunuz... dizinin bölümlerinin uzunluğu da alıştığımızdan farklı. ilk sezonun 10 bölümün arasında en uzun olanı 45 dakika. 10. bölüm, sezon finali ise, 31 dakika. reklam yayını da yok elb...

vegan ol

uzun uzun yazamıyorum artık.kısa yazabilmek zor, ama alışmaya çalışıyorum. vegan ol desem de olmayacak okuyanların çoğu,biliyorum. gene de bir umut... dışarıda yiyecek bulamam diye endişe etme. aç kalmasın merak etme....

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Uykusuzluğun nedeni sıcaklar mı?

Başlıktaki soru dışında ne yazabilirim bilmiyorum. 02.20'de uyanık olduğum gece sayısı fazla değil. Kafam yastığa bir karış kaldığında uykuya dalmamla öğünürüm oysa.  Peki bu uykusuzluğun nedeni ne? Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklık mı? İzlemeyi çoktan bıraktığım ama Google'ın "harika" algoritması nedeniyle maruz kalmaktan kurtulamadığım haberler mi? Yoksa, Yoks, Yok, Yo, Y.