Ana içeriğe atla

Kayıtlar

filmli makine

Cep telefonları ile her gördüğünü kaydetmeye ve eş anlı olarak bu kaydın nasıl olduğuna bakmaya alışmış birisine, 36 pozluk film ile fotograf çekip, ne çektiğini ancak tüm karelerin bitmesinin ardından filmi çıkartıp, fotografın yıkanması, ardından karta basılması için fotografçıya götürüp sonucu beklemenin daha keyifli olduğuna ikna edemem.  Yukarıdaki cümleyi okuyup bir şey anlamadıysanız kendinizi kötü hissetmeyin :) Demem o ki, filmli makine ile fotograf çekmek çok keyifli... Siz de eski makinelerinizi çıkartın ortaya. Çocuklarınızın, basılı fotograflarının olduğu albümleri olsun. Merak etmeyin, pahalı değil baskı almak. 36 pozluk film 25 TL, kart baskısı ise banyo dahil 50 TL civarında tutuyor.  Yaşayacağınız en büyük sorun filmi banyo ettirmek. Kart baskısı almak dert değil, malûm az da olsa dijital çekenler de karta bastırıyor. Ancak film banyosu yapan fotografçı gerçekten çok az sayıda kaldı. Sizin için önereceğim iki yer var. Her ikisi de Kızılay'da...

payTV pazar verileri 2018 Q4

Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu tarafından, üçer aylık dönemler için yayınlanan pazar verilerinde payTV'ye dair bilgiler de bulunuyor. Son yayınlanan veri 2018'in 4.çeyreğine ilişkin. Bu verileri derleyip toparladığımda aşağıdaki iki grafiği elde ettim. Ne yazık ki raporda, Over The TOP TV (OTT) için abone sayısı bilgisi yok. Bu yüzden bir miktar hatalı oldu, aşağıdaki grafikler.  Rapordaki verilere göre ülkemizde yaklaşık 6,7 milyon payTV abonesi bulunuyor. Toplam hane sayısını 20 milyon olarak kabul ettiğimizde, ki bu kabul ne kadar doğru emin değilim, payTV oranı %34 oluyor. Elbette her hanede tek payTV aboneliği olduğu varsayımı ile.   %34 payTV aboneliği oranına bakıldığında payTV pazarında daha yapılabilecek çok şey varmış gibi görünüyor. Bu %34'ün erişim yöntemi dağılımına bakılınca ise daha farklı bir tablo ortaya çıkıyor. Uydunun ağırlığı son sene içerisinde daha da artmış. Bir kaç paragraf yukarıda yazdığım gibi, OTT verilerinin yer almıyor oluşu res...

Bambino Fırın

Doğa gibi doğal ekmekler Mekân etiketli yazı eklemeyeli epey zaman olmuş. Hem bu eksikliği gidermek hem de Ankara'nın en özenli fırınlarından birisini tanıtmak için oturdum klavyenin başına. Rize Çamlıhemşin kökenli ustaların açtığı ve günümüzde üçüncü kuşak tarafından işletilen Bambino Fırın , Çankaya Yıldız'da Kumru adlı rezidansın hemen yanındaki 713. sokakta yer alıyor.  Biraz daha ayrıntılı konum tarifi isterseniz onu da vermeye çalışayım. Çankaya Yıldız'daki Adana Sofrası adlı mekânı biliyorsanız, Bambino hemen hemen onun karşısında.  Bir başka tarif ise şöyle: Turan Güneş Bulvarı'nın alt tarafındaki Garanti Bankası'nın yanından giren sokakta ilerlediğinizde sol tarafınızda göreceksiniz. Zaten aşağıya kopyaladığım Bambino Fırın web sayfasında Google Haritalar üzerinde konumu işaretlenmiş. Bambino Fırın'da neler var derseniz, öncelikle ve hâliyle ekmekler var. Benim favorilerim ekşi mayalı ve cevizli tam buğday ile ekşi mayalı ve cevizli çavdar....

İntibah / Namık Kemal

Eserin tam adı İntibah: Sergüzeşt-i Ali Bey. Namık Kemal'in ilk Türkçe edebi roman olarak bilinen eserini günümüz Türkçesine uyarlayan ise Refik Durbaş. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Ocak 2019 tarihli 4. baskısını okudum.  İstanbul'un İmparatorluk başkenti zamanlarındaki günlük hayatına dair bir çok bilgiyi içeren bir aşk hikayesi İntibah. Etkileyici Çamlıca tasvirleri ve karakter çözümlemeleri ile sürükleyici bir roman.  Edebiyat eleştirmeni değilim, tarzlar konusunda da bilgim sınırlı ancak şimdiye dek okuduklarımdan hareketle İntibah'ın, varoluşçu bir roman olduğunu düşünüyorum. Bir fırsat bulduğumda bu tespitimin doğruluğunu araştıracağım.

1500. yazı...

Dile kolay, 15 sene... 300'den fazlası kitap notu olan, toplam 1500 yazı...  İki kez uzun süreyle kapalı kalmasına karşın, aylık ortalama 3000 ziyaretçi... 2000li yılların başında açılıp, hâlen güncellenen, az sayıdaki blogdan birisi... Blogun ilk yazısı 17 Kasım 2004 tarihli. Futbol konulu ilk ve tek yazım. Kitap etiketli ilk yazım ise Vedat Türkali'nin Kayıp Romanlar isimli eseriyle ilgili, 24 Kasım 2004 tarihinde yayınlamışım. 2004 senesinde yayınladığım iki mekân etiketli yazıya konu olan iki mekânın da artık kapandığını hatırlamak üzüntü verici. Beyaz ve Beyaz, zaten çok uzun ömürlü bir yer olmadı ancak Tenedos, eminim ben yaştakilerin Ankara'ya dair anılarında önemli bir yer tutuyordur. 2004'te yayınladığım yazıda Tenedos'un 10 yaşında olduğundan bahsetmişim. Korunması gereken bir mekândı, ne yazık ki zamanın ruhuna yenildi. Üç kez, uzun süreliğine kapandı blogum. Kapandı, yerine kapattım diye yazsam daha doğru aslında. Doğa gibi benim de ilkbahar ve ...

İki Gözüm Galibem / Fethi Okyar

Yakın tarihe dair yazılanları okumaya devam ediyorum. Bu kapsamda kimi zaman roman, kimi zaman inceleme, kimi zaman anı kitabı okudum. Fethi Okyar'ın Malta esareti döneminde başlayan ve Ankara'da nihayetlenen, eşi Galibe Hanım'a yazdığı mektuplar, mektup türünden okuduğum ilk eser.  İki Gözüm Galibem eserinin, Kasım 2014 tarihli İş Bankası Kültür Yayınları etiketli ilk baskısı, 256 sayfa. Mektuplarda adı geçenlere dair kısa açıklamalar dipnotlarda verilmiş. Mektupların aralarına aile albümünden fotograflar, kimi mektupların görüntüleri eklenmiş.  Fethi Okyar'ın yazdıklarını okurken, o dönemin yetiştirdiği insanların koşullar ne olursa olsun, günü en verimli değerlendirmeye odaklandığını gördüm. Okyar, esaret günlerini İngilizce öğrenmeyle geçirmiş. Hatta Keynes'in yazdığı bir inceleme kitabını tercüme etmiş. İngilizce'nin ardından İtalyanca'nın Fransızca'ya benzerliğini fark edip İtalyanca gazete okuyacak düzeyde, bu dili de öğrenmiş. Almanca bilgi...

Ankara sokakları - 1

Ankara sokakları ile ilgili yazayım istiyordum, uzunca zamandır. Kısmet bugüneymiş. Bir dizi yazı olsun niyetindeyim, bakalım, ne zaman ikincisi gelir bilemiyorum. Hazır vakit ve enerji bulmuşken, dizinin ilk yazısına başlıyorum: Atakule civarında, Yukarı Ayrancı'daki sokak isimlerini aşağıda sıraladım: Abidin Daver (1886 - 1954)  Ahmet Rasim (1864 - 1932) Ahmet Mithad Efendi (1844 - 1912) Sedat Semavi (1896 - 1953) Mahmut Yesari (1895 - 1945) Cemal Nadir (1902 - 1947)  Ebu Ziya Tevfik (1849 - 1912) Yunus Nadi (1879 - 1945) Süleyman Nazif (1870 - 1927) Halide Nusret Zorlutuna (1901 - 1984) Halit Ziya (1866 - 1945) Hüseyin Rahmi (1864 - 1944) Prof. Dr. Aziz Sancar [eski adı Abdullah Cevdet (1869 - 1932)] Prof. Dr. Aziz Sancar, Nobel ödüllü akademisyenimizin adı verilen sokağın eski adının Abdullah Cevdet olduğunu hatırlarsak, tüm bu isimlerin ortak özelliği gazeteci / yazar - çizer / edebiyatçı olmaları. 

5G konusunda ufuk açıcı sunumlar

@Hacıbaba Yazının başlığını okuyup, demek ki Avrupa Yayın Birliği  (EBU)  ile IRT  tarafından düzenlenen 5G Media Road 2019 etkinliğine katıldın diye düşünmeyin :) Ne yazık ki bütçem öyle her istediğim etkinliğe katılmama izin vermiyor. Ancak, katılımı ücretli de olsa, etkinlik sonrası sunumların yansıları (slaytları) internetten ücretsiz olarak paylaşılıyor. İki gün süren etkinlikte toplam 11 oturum düzenlenmiş. Oturumlar boyunca gerçekleşen 20 sunumun yansılarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.  https://www.irt.de/en/news/symposia-and-workshops/review/5g-mediaroad2019/ Kısaca sunumlarda konuşulanlara değinmek isterim. Ancak bunu yapabilmem için öncelikle bu 20 sunumu incelemem ve ardından genel bir yazı hazırlamam gerekiyor. İşlerin yoğunluğunu ve benim üşengeçliğimi birlikte düşününce, böylesi bir değerlendirme yazısının, eğer yazabilirsem, bir kaç aydan evvel hazırlanamayacağı aşikar.  Sizden ricam, gene de arada bu yazıya tıklayın. Değerlen...

Abdülmecit / Hıfzı Topuz

Saray Kapısı - İstanbul Hem tarihe hem biyografi okumaya meraklı olunca Hıfzı Topuz'un Abdülmecit - İmparatorluk Çökerken Sarayda 22 Yıl adlı kitabını, deyim yerindeyse, bir solukta okudum. 205 sayfalık kitap, Remzi Kitabevi'nce Ağustos 2009 tarihinde basılmış. Benim okuduğum aynı tarihli ikinci basımıydı. Hıfzı Topuz'un tarihi kişilikler ile ilgili yazdığı kitapların tarzını çok beğeniyorum. Diyaloglarla, o döneme ışık tutan kitabî bilgilerle ve günlükler-mektuplarla süslenmiş çalışmalar. Topuz'un bu eseri, Osmanlı İmparatorluğu'nun zor bir döneminde tahta çıkan Sultan Abdülmecit dönemi hakkında bilgilerin yanı sıra, o dönemde İstanbul ve İmparatorluğun genelinde günlük hayata dair de çok öğretici.  Kitabın sonunda yer alan, yararlanılan kaynaklar listesi, dönem hakkında ayrıntılı çalışmalar yapmak isteyenlere yol gösterir nitelikte.

Kilo verme projesi takibi - 4

Tartıda uzun süredir göremediğim bir kiloyu görünce, sevinç ile geçtim klavyenin başına. Kilo verme projesine başladığımdaki hedeften uzağım belki ama aşağı doğru bir gidiş başladı.  Nisan ayında kilomda azalış olmasa bile mevcudu korumayı başardım.  Gelelim Mayıs ayına... Dediğim gibi, uzunca bir süredir görmediğim bir kilo gösterdi tartı bu sabah: 71 :) Elbette 71 kilonun bir de 900 gram gibi bir eki var ama olsun :) Peki son bir ayda neyi farklı yaptım? Sabahları yürüyüş süresini 45 dakikaya çıkardım.  Öğlen arası, fırsat buldukça yürüdüm. Bence en önemlisi, öğlenleri porsiyonları küçülttüm ve sabah kahvaltısını çoğunlukla atladım. Sabah çok acıkmış olursam, bir bardak ayran ile geçiştirdim.  Haziran ortasının hedefi büyük: 70,0 Kg... Bakalım, ekonomistlerin jargonuyla, güçlü bir direnç var 70'te. Psikolojik sınır bir yerde :) Bu arada merak edenler olabilir diye yazayım. Fotografta gördüğünüz Durdu Usta 'nın efsane tatlısı ve evet bildini...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

yapay zekasız içerikler

Okuduğunuz LinkedIn paylaşımlarından blog sayfalarına, akademik makalelerden whatsapp mesajlarına neredeyse tüm içerikler yapay zeka araçlarınca hazırlanıyor. Artık doğru arama cümlesi, prompt, ile yapay zekayı çalıştırmak bile ayrı bir iş hâline dönüşmüş durumda.  Neredeyse tüm içeriklerin hazırlanmasında yapay zeka kullanılıyorken, akıntıya kürek çekmek gibi bir işe soyunmak, yapay zeka kullanmadan yazılar oluşturmaya çabalamak pek akıllıca değil diye düşünülebilir ilk bakışta.  Oysa blog yazmanın en keyifli yanı, duygu ve düşüncelerini kendi kelimelerinle not etmek ve bir süre geçtikten sonra dönüp onları okumak. O günlerde neler hissettiğini hatırlamak. Yapay zeka ile oluşturulan içeriklerde alamayacağınız bir tat.  Bu yüzden, arada yazım hataları olsa da, kimi zaman okunması zor olsa da kendi zekam ile oluşturmaya devam edeceğim. Bu kararımı paylaştığım 16 Haziran öncesi içeriklerin kimilerindeki yapay zeka katkılarını ise düzelmeden korumaya karar verdim. ...