Ana içeriğe atla

Kayıtlar

RDS-TMC (Radio Data System - Traffic Message Channel)

Geçtiğimiz hafta ön duyurusunu yaptığım 4 yazının sonuncusunda sıra. Ülkemizde başa çıkamadığımız sorunların sonuna 'canavar' kelimesini ekliyoruz. Enflasyon canavarı ve trafik canavarı en bilinenleri. Ön duyuruda canavarlaştırdığımız sorunlardan birisine yönelik, Avrupa'da yıllardır uygulanan ancak ülkemizde her ne hikmetse bir türlü hayata geçiril(e)meyen bir teknolojiden bahsedeceğimi yazmıştım. Yayın sektöründe çalışan birisinin enflasyona ilişkin çözümünün olamayacağına göre buyurun Radyo Veri Sistemi / Trafik Mesaj Kanalı çözümüne: Öncelikle RDS kısaltmasının ne olduğunu açıklayıp, ek bilgi isteyenlere ilgili bağlantıları yazmakla başlayayım işe. RDS (Radio Data System : Radyo Veri Sistemi): Akademik tanımlarına ve ayrıntılarına İngilizce olarak buradan  ve Türkçe olarak buradan  ulaşabilirsiniz. RDS, hepimizin otomobillerindeki radyolarda ve kimilerimizin evlerimizde kullandığımız radyolarda mevcut bulunan bir özellik. Frekans modülasyonu ile yapılan (bildiğimiz FM)

heryerde kar var

Başkentimizde uzunca süredir beklenen kar, geçtiğimiz haftasonu yağdı. Bu kışın ikinci kar yağışıydı aslında ancak ilki çok kısa kalmıştı yerde. Bu sefer öyle olmayacağı, meteor.gov.tr adresindeki tahminlerden anlaşılıyordu. Tahminler bizleri yanıltmadı. Kar, salı günü itibariyle çatılarda ve araba geçmeyen yerlerde kalmaya devam ediyor. Öğlen vakti güneş tepedeyken arabanın sıcaklık göstergesi sıfırın altında rakamları göstermeye devam ediyor. Akşama hal nice olur bilinmez. Bu ayaz günde iş yerinde masam hiç olmadığı kadar düzenli. İş yaşamının bunaltıcı olduğunu ilk farkedişim aklıma geldi nedensiz. 1995 yılının sıcak geçen Ağustos ayında, Ankara İskitlerde bir binanın 3. katında aynı odayı paylaşan 5 mühendis, ben dahil 3 tanesi yeni mezun. Hayatının baharında bir odada sabahtan akşama kadar beklemek , odada kapana kısıldığını hissetmek ve bu durumun benzerinin yıllar yıllar boyu süreceğini düşünmek.. Bir yaz günü sıcağında başlayan beklemek , kesintilerle de olsa 14 yıl 9 ay 26 gün

Şarap ve Din, Jean-Robert Pitte

Kitabın adına bakıp güncel tartışmalarla bir ilgisi olduğunu düşünenler için baştan söyleyeyim, doğrudan ilgi kurmak pek anlamlı değil. Toplam 10 kısa makaleden oluşuyor Jean-Robert Pitte'nin yazdığı ve Esra Özdoğan'ın çevirdiği kitap. Şarabın, daha doğrusu alkollü içkinin, din ile ilişkisi değerlendiriliyor her bir makalede. Üzümden yapılan şarabın yanı sıra arpa/buğday/pirinçten yapılan biralar, hurma şarabı gibi farklı içkilerin yıllar boyu toplumların yaşamlarındaki etkileri inceleniyor. İlginç bilgiler var makalelerde. Bir tanesini bu nota aktarayım:  "...Champagne'daki Benedikten Hauviller Manastırı'nın kilercisi Dom Perignon'un adı bu konuda son derece yetenekli bir keşiş olarak tarihe geçmiştir. XIV. Louis'nin çağdaşı olan Dom Perignon, olabilecek en iyi şampanyayı üretmek için farklı bağlardan gelen üzümleri bir arada kullanma tekniğinin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur..." Günümüzde şişesi epey bir liraya satılan Don Perignon marka

Radyo dünyasında teknolojik gelişmeler (yazı henüz tamamlanmadı!!!)

Yayın sektöründe çalışan bir ar-ge mühendisiyim. Yeni yayın teknolojileri, özellikle etkileşimli televizyon temel araştırma alanım. Bu konuyla ilgili çeşitli sunumlar, dergi makaleleri, yüksek lisans bitirme projesi hazırladım. Televizyondaki yenilikler heyecan verici ve bir kısmı ülkemizde de başarı ile uygulanmakta. Sayısal uydu yayıncılığı ve sayısal uydu platform işletmeciliği yıllardır sürüyor. Sayısal kablo yayıncılığı yakın sayılabilecek bir tarihte Türksat tarafından sunulmaya başlandı. Sayısal karasal yayıncılığa ilişkin denemeler yapıldı. IPTV, TTNet tarafından sunuldu/sunulacak. Etkileşimli televizyon uygulama örneklerini sayısal uydu paltformunda görebiliyoruz. Televizyon sektörü teknolojik yenilikleri, biraz gecikmeli de olsa, takip ediyor. Ancak ülkemizde televizyondan daha eski, daha köklü olan radyo yayıncılığı için aynı tespiti yapamıyoruz. Bu yazıda Avrupa'da radyo yayıncılığının geleceğine ilişkin tartışılan konulardan bahsetmek istiyorum.  Sürekli ilk radyo yayı

televizyon izlemek ya da...

Nancy Andreasen'in Yaratıcı Beyin kitabını okuduktan sonra insan beyninin gelişimini her yaşta sürdürebildiğini öğrendim. Kitapta Londra taksi sürücüleri, senfoni orkestralarında çalan sanatçılar üzerinde yapılan araştırmalara yer verilmiş. Teknoloji bu kadar gelişmemişken, navigasyon cihazları henüz yaygın değilken, Londra'da taksi kullanmak öyle her babayiğidin harcı değilmiş. Yolları, deyim yerindeyse avucunun içi gibi bilmen beklenirmiş. En kısa yol, yoğun saatlerde en işlek yol bilgilerini edinmeden taksi kullanma hakkı kazanılmazmış. Bu bilgilere sahip taksi sürücüleri üzerinde yapılan çalışmalar, diğer insanlarla kıyaslandığında beynin kimi bölgelerindeki bağlantıların arttığını göstermiş. Şimdi hangi bölgeler olduğunu hatırlamıyorum, merak edenler kitabı edinip öğrenebilir. Senfoni orkestrasında çalanlarda da benzer durum gözlenmiş. Hem farklı bir alfabe olarak nitelendirilebilecek notayı okumak, hem kendi çaldığını dinlemek, hem şefin hareketlerini izlemek bir yandan

yakında blogda

Madem yayın sektörünün bir çalışanıyım yayıncılığın olmazsa olmazlarını kullanayım. Azz sonnra :) Yakında blog sayfasında görecekleriniz: Ankara'nın yeni ve özel/güzel mekanlarından birisi hakkında yorum, Radyonun geleceğine yönelik tahminleri derleyen teknik ağırlıklı bir yazı, Ülkemizin canavarlaştırılan sorunlarından birisi için Avrupa'da yıllardır uygulanan teknolojiyi tanıtıcı bir yazı, İlişkiler etiketli enteresan bir yazı... Azzz sonra ama peki ne kadar sonra? Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...

Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları, Buket Uzuner

Sahaf gezmeyi oldum olası sevmişimdir. İstanbul'daki kadar fazla olmasa bile başkentimizde de sahaflar var. Nerede diye soranlar için bildiğim bir kaç adresi paylaşayım. Adreslerin tümü Kızılay civarında. K aranfil sokakta Birlik pasajı, Kızılay Sümer sokak-İzmir caddesinde Moda Çarşısının alt katı, İzmir caddesi-Atatürk bulvarında Kocabeyoğlu pasajının alt katı, Zafer çarşısının alt katı.  Bir sahaf gezmesi sırasında rafta diğer kitapların arasına sıkışmış halde gördüm Uzuner'in gezi notlarını. 14 öykü ve 7 mektup var, Uzuner'in akıcı dilini sevenler için bir oturuşta okuyacağı kitapta. Elimdeki 7. baskı Ağustos 1994'te çıkmış Gür yayınlarından. İlk baskı 1989 yılına ait. Kitabın adına bakıp içindeki öykülerin, sadece gezi notlarından oluştuğunu düşünmeyin. Siyah saçlı birisinin kuzey ülkelerinde gördüğü ayrımcılıktan, cinsel özgürlüğe, yabancı olmaktan, Cezayir'in yaşadığı dönüşümlere kadar bir çok konu gezi notlarına karışmış. Öykülerin gezi notunun ötesine

Serdar Turgut'un yazısından

Blog sayfamda çok nadir yaptığım bir şey köşe yazılarının bağlantılarını yayınlamak. Ancak gözden kaçırılmaması gereken birkaç yazı yayınladı Serdar Turgut geçtiğimiz hafta. Yazılar gözden kaçırılmayacak türden, ancak blogda paylaşmamın tek nedeni bu değil. Bir süredir üzerinde çalıştığım konuyla, televizyon sektöründeki gelişmelerle yakından ilgili olması. Özellikle 22 Ocak 2011 tarihli Beyaz Türk hayat tarzı değişmeli başlıklı yazı, televizyon sektörünün nerelere doğru gelişeceğini işaret ediyor.  Turgut'un yazısında teknolojik terimler yok elbette. Televizyon out, alt başlıklı paragrafta özetlediği durumun teknolojik karşılığı OTT olarak kısaltılan Over-The-Top Television. Konuyu açıklamaya çalıştığım yazıyı anımsatayım ...

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Yaratıcı Beyin, Dehanın Nörobilimi / Dr. Nancy C. Andreasen

Okuduğum kitaplarla ilgili notlar düşmem ile blog sayfası yazmam eş tarihlere rastlıyor. İlk not, 17 Aralık 2004 tarihini taşıyor. Çok severek okuduğum Oya Baydar'a ait bir kitap: Kedi Mektupları . 2004 sonunda başladığım blog yazılarını içeriklerine göre sınıflandırmam, yani etiketlemem sonucu hangi içerikli kaç yazı olduğu takip edilebiliyor. Buradan hareketle 2011'in ilk ayı içerisinde kitap etiketine sahip yazı sayısı 100'e ulaşmak üzere. Bu yazının ardından eklenecek kitap etiketli yazı, 100. olacak. Aslında 100 için farklı bir kitabı bitirip notunu eklemeyi düşünüyordum. Ancak, dün kütüphanede bulduğum ve deyim yerindeyse bir solukta okuduğum bir kitap planları bozdu. Bir sonraki yazıda onunla ilgili notlar düşeceğim. Bu sıkıcı girizgahtan sonra buyurun şaşırtıcı özgeçmişe sahip Andreasen'in ilgi çekici kitabına: Dr. Nancy C. Andreasen, İngiliz edebiyatı alanında lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerine sahip bir bilim kadını olarak 5 yıl boyunca öğretim

Aslı Gibidir, yönetmen: Abbas Kiarostami, oyuncular: Juliette Binoche, William Shimell

Neredeyse tümü boyunca yakın çekim izlediğimiz iki başrol oyuncusu, kısıtlı mekan, yavaş akan bir film bu kadar etkileyici olabilir mi? Kiarostami, daha önce filmini izlemediğim İran'lı bir yönetmen. Binoche'nin iflah olmaz hayranlarından birisi olunca, hangi filmde oynarsa oynasın izlemek istiyorum. Uzunca bir süredir sinemada film izlemeye vakit yaratamıyordum, neyse ki Aslı Gibidir'i sinemada izleyebildim. Filmin konusuna ilişkin bir şeyler yazmak istemiyorum. Ancak filmde, adına da uyacak şekilde, aynanın fazlasıyla kullanılması dikkat çekici. Kalıcı etkiler yaratan etkileyici filmi Ankara'da izlemek isteyenler için Büyülü Fener Kızılay'dan başka seçenek olmaması düşündürücü.  Filme dair daha yetkin eleştiri yazısı okumak istiyorsanız Bakınız.com adlı siteden iki yazı önerebilirim. Aslı Gibidir'i gecikmeden izlemenizi hatırlatarak: http://www.bakiniz.com/asli-gibidir-copie-conforme-yorum/ http://www.bakiniz.com/bir-arastirma-filmi-asli-gibidir/

Cep Tehlikesi, Prof. Dr. Selim ŞEKER

Selim Hoca, Boğaziçi Üniversitesi'nde görevli bir meslektaşım. Blog sayfama daha önce Tehlikeli Oyuncak isimli kitabı ile konu olmuştu. 2008 yılının başlarında düştüğüm notlarda hayykitap'tan çıkan kitabın özellikle küçük çocukların cep telefonu kullanımının doğuracağı sağlık sorunlarına dikkat çekmeye çabalamıştım. Söz konusu kitap , bilimsel makalelere verdiği referanslarla cep telefonunu sigaraya benzetmiş ve sigaranın zararlarının kabulünün yıllar sürdüğünü hatırlatmıştı. Aradan geçen yıllar, ne yazık ki cep telefonu kullanımını daha da yaygınlaştırdı. Bu kitabı, ya da onu konu edindiğim notları, teknoloji düşmanı olarak değerlendirmeden önce düşünün. Telefonunuzu telefon olarak mı kullanıyorsunuz? Yoksa fotograf çekmek, radyo/müzik dinlemek, internete bağlanmak, sabahları uyanmak (alarm), televizyonunuzu kumada etmek için mi? Gelişen teknoloji ile hızlı internet bağlantısına olanak tanıyan üçüncü nesil (3. Generation : 3G) mobil şebekeler hayatımızı kolaylaştırıyor b

Televizyonunuz olmadan televizyon izlemek

Yazının başlığı garip gelebilir. Hemen açıklayayım. Günümüzde birden fazla yöntem/yol kullanılarak televizyon yayını izlemek olanaklıdır. Bunları temel olarak ikiye ayırabiliriz: analog / sayısal. Analog olarak yapılan televizyon yayınlarını izlemek için bildiğimiz televizyon cihazlarına ihtiyacımız sürüyor. Hali hazırda çatı antenleri ile izlediğimiz yayınlar ile Türksat tarafından sürdürülen kablo tv yayınları analog olarak iletilmektedir. Bu yayınları televizyon cihazlarının içerisinde bulunan alıcılar (tuner) ekranlarda görüntülenecek hale getirir. Yayınları izlemenin ikinci yolu sayısal olarak gönderilen içerikleri kullanmaktır. Bunlar uydu üzerinden, kablo üzerinden veya IP üzerinden gönderilebilir. İşte bu sayısal olarak gönderilen içeriği ekranlarda görüntülemek için televizyona ihtiyacımız yok. İhtiyaç duyduğumuz iki şey var: Birisi içeriği ekranımızda görüntülenebilir hale getirecek bir alıcı cihaz (set üstü kutusu / uydu alıcısı), diğeri ise bir ekran.  Yazıyı buraya kadar o