Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sahi Beni Neden Almadılar? / Serdar AKİNAN

Dün görüp aldım ve ilk sayfasından sonra elimden bırakamayıp 236 sayfayı su gibi içtim. Tesadüf eseri dün yazdığım blog yazısında televizyonun neden önemli olduğuna, toplumdaki algı yönetimindeki etkisine kabaca değinmiştim. Akinan'ın 2013 tarihli Kırmızı Kedi Yayınları'ndan çıkan ve alt başlık olarak "Medyanın Hakikatle İmtihanı" ifadesine sahip kitabı Star ile başlayan özel televizyon tarihinin içeriden anlatımını yapıyor. İşin ilginci aşağı yukarı aynı dönemlerde ben de bir yayın kuruluşunda çalışmaya başlamıştım. Habertürk ve CNN Türk televizyonlarını kuruluş sürecini yaşamış Akinan. Ayrıca SKYTürk, Show TV ve Star'da da çalışmış. Çok çok ilginç bir kitap Akinan'ın kaleme aldığı. Oray Eğin'in yazdığı Medyanın İmha Planı ile kıyaslarsam, ki aslında ikisi de aynı dönemleri anlatmaya soyunmuş, çok daha fazla bilmediğim ayrıntılar içeren ve daha net ifadelerle tespitlerde bulunan bir dil var Sahi Beni Neden Almadılar?'da. Kitabın adı, neden bahset

Ten Yükü, Attila Şenkon

Zaman, sahip olduğumuz en önemli kısıtlı kaynaktır. Bu kısıtlı kaynağı en verimli kullanmak için yıl başından bu yana televizyon izlemeyi hayatımdan çıkarttım. Onun çaldığı zamanda kitap okuyorum. Kitap seçimi, bence çok önemli ve bir o kadar da zor bir süreç. Aynı yazarların farklı kitaplar okumak, farklı yazarlardan aynı tür kitaplar okumak, Türkçe yazanları, çevirileri, tercih etmek olasılıklar arasında. Ben, elimden geldiğince farklı bakış açılarına sahip kalemleri okumaya çalışıyorum. Bunu yapabilmek için aylık iki dergi takip ediyorum: Mesele ve Express. Mesele, Agora kitaplığının dergisi. Express ise bir edebiyat dergisi değil, ancak gerek tanıtıcı yazılar / söyleşiler gerekse ilanlar ile bana yol gösteriyor. Bu iki kaynağa ek olarak beğenisine güvendiğim arkadaşlarımın önerilerini dikkate alıyorum. İdefix ve Cumhuriyet Kitap önerilerine de önem veriyorum. Elbette kitapçı ve sahaf dolaşmalarının payını unutmamak gerekli.  Bu uzun ve belki de gereksiz girişten sonra gelelim

Sayısal karasal televizyon lisans ihaleleri sürecinde sıra yerellerde

Blogumu takip edenlerdenseniz, muhtemelen biliyorsunuzdur: Sayısal karasal televizyon yayın lisansları kapsama alanlarına göre üçe ayrıldı. T1 ulusal, T2 bölgesel, T3 ise yerel yayınları ifade ediyor. T1 ve T2 ihaleleri tamamlandı. Yukarıda bahsettiğim gibi T1'in genel türdeki yayınlar için olan kısmında bir sorun yok, ancak T1 tematik türdeki yayınlar için yapılan SD ve HD ihalelerinin yürütmesi ilgili mahkeme tarafından durduruldu. 24 Haziran'dan itibaren başlayacak ihaleler süreci ile 73 il için yerel lisanslar dağıtılacak. Yerel (T3) lisansları tek il içerisinde yapılacak yayınları içeriyor. Ülkemizde 81 il olduğunu hatırlayınca hangi illerde T3 lisansı verilmeyecek sorusu ilk aklıma gelen oldu. Siz kıymetli okuyucuları için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bendeniz, sabahın kör saatinde listeleri taradı ve bakın ne buldu: Giresun, Gümüşhane, Şırnak, Ardahan, Osmaniye, Düzce, Karabük  Iğdır Şimdi eğer tıklanma derdinde bir "haber" s

Ankara AAAL nostaljisi

AAAL'de ne diyorsanız yukarıdaki fotograflar size bir şeyler hatırlatmayacaktır. Bu seferlik başka bir yazımı okumanızı öneririm. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'nin baş harflerinden oluşan AAAL kısaltması, Atlı Spor Kulubü'nün ve Başkent Öğretmen evinin arkasında, Beştepe'de. Yukarıdaki fotograflar okuldan değil. Okul öğrencilerinin öğlen tatillerinde sıklıkla ziyaret ettiği Emek 8. caddenin girişinden. Ben mezun olalı 20 yıldan fazla zaman oldu. Yazdığım bilgiler bizim öğrencilik günlerinden kalma.

fish doesn't think, because fish knows everything

Yazıya, başlığının tercümesi ile giriş yapayım: balık düşünmez, çünkü balık herşeyi bilir. Bu sözler, çok sevdiğim Arizona Dream adlı filmde çalan In The Deathcar adlı şarkıdan. Peki neden bu yazıya başlık oldu derseniz hemen açıklayayım. Balık herşeyi bilir mi emin değilim. Ancak çocuklar herşeyi anlıyor / çözüyor ve biliyor. Neden mi? Blog sayfamı takip edenler bilir, 2009 haziran doğumlu iki(z) kız babasıyım. Geçtiğimiz hafta babalar günü hediyesi aldım, hayatımda ilk kez. Henüz 4'ünü yeni dolduran kızlara okullarında sorular yöneltmişler ve yanıtlarını not edip göndermişler. Babam ..... hoşlanır, mutlu olur. Babam ..... sevmez. Bu iki boşluğu kızlarımdan bir tanesi şöyle doldurmuş: Babam oyun oynadığı zaman hoşlanır, mutlu olur. Babam iş yapmayı hiç sevmez. diğeri ise: Babam onunla oyun oynarsam hoşlanır, mutlu olur. Babam her zaman işe gitmeyi sevmez. Blogunun hakkında bölümüne LinkedIn profiline bağlantı koyan birisinin yapmaması gereken bir şey belk

Dutdibi Kahvesi, Adatepe / Küçükkuyu / Çanakkale

Adı, kendini bu kadar belli eden kaç mekan vardır? Dut ağacının dibindeki bu kır kahvesi, Adatepe köyü meydanında. Adatepe , Küçükkuyu'nun yanıbaşında bir dağ köyü. Tarihi epeeey eskilere dayanan, zamanında Rum ve Türkmen sakinleriyle barış içinde yaşamış şimdilerde İstanbul'dan bunalan kent kaçkınlarınca sahiplenilmiş 250 civarındaki hanesiyle, benim tabirimle Butik Köy. Her şeyin butiğinin makbul olduğu garip bir zamandan geçiyoruz. Geçenlerde Gazi Osman Paşa'da bir balık lokantasının tabelasında görüp şaşırmıştık eşimle: Butik balık lokantası. Her anlamda garip zamanlardan geçiyoruz. Bugün tarihli Cumhuriyet gazetesinde Dr. Ergin Yıldızoğlu'nun yazısını eğer okumadıysanız mutlaka okuyun. Zamanın ruhu, Zeitgeist, çokça anlamının dışında kullanılan bir kelime. Yıldızoğlu gibi kavramın içini dolduran makale yazanlar çok değil ne yazık ki. Konuyu dağıtmadan, Dut Dibi Kahvesi'ne dönelim. Tarihte gözetleme noktası olarak kullanılan Zeus Altarı tabelasını izleyer

Digital TV Central & Eastern Europe programı - 3

İleride bu yazıları okurken, ülkede yaşananları da düşününce, kendime çok kızacağım.  Ankara'da cenazesi kaldırılan ben de olabilirdim, biliyorum. 40 yıllık hayatımda bu kadar çaresiz hissettiğimi hatırlamıyorum. 1980'de henüz 6 yaşındaydım. Hiç unutmam, evimizin karşısındaki liseye doğru sipere yatmış askerleri görüp anne savaş çıkmış demiştim. O günleri bir kez daha yaşamak istemiyorum. O yüzden iktidar sahiplerine, ki hükümeti kastetmiyorum sadece tüm iktidar sahiplerine seslenerek, sağduyu çağrımı yineliyorum. Kimsenin okumadığını, okusa da kimsenin önemsemediğini bilsem bile ileride kendimi avutabilmek adına, 10 yıl sonraki Özgür bugünküne, o zamanlar ne yapıyordun dediğinde verebilecek yanıtım olsun diye! Lütfen sağduyu. Bu ülkeyi seven herkese, ne olur, lütfen, başka ölümler, yitimler olmasın! Askerle, polisle, halkı Halkla halkı Karşı karşıya getirmeyin! Bu kendimi teselli girişinin ardından buyurun etkinliğin ikinci gününün değerlendirmesi