Ana içeriğe atla

Sayısal karasal televizyon lisans ihaleleri sürecinde sıra yerellerde

Blogumu takip edenlerdenseniz, muhtemelen biliyorsunuzdur: Sayısal karasal televizyon yayın lisansları kapsama alanlarına göre üçe ayrıldı. T1 ulusal, T2 bölgesel, T3 ise yerel yayınları ifade ediyor. T1 ve T2 ihaleleri tamamlandı. Yukarıda bahsettiğim gibi T1'in genel türdeki yayınlar için olan kısmında bir sorun yok, ancak T1 tematik türdeki yayınlar için yapılan SD ve HD ihalelerinin yürütmesi ilgili mahkeme tarafından durduruldu. 24 Haziran'dan itibaren başlayacak ihaleler süreci ile 73 il için yerel lisanslar dağıtılacak.
Yerel (T3) lisansları tek il içerisinde yapılacak yayınları içeriyor. Ülkemizde 81 il olduğunu hatırlayınca hangi illerde T3 lisansı verilmeyecek sorusu ilk aklıma gelen oldu. Siz kıymetli okuyucuları için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bendeniz, sabahın kör saatinde listeleri taradı ve bakın ne buldu:
  • Giresun,
  • Gümüşhane,
  • Şırnak,
  • Ardahan,
  • Osmaniye,
  • Düzce,
  • Karabük 
  • Iğdır
Şimdi eğer tıklanma derdinde bir "haber" sitesi olsam şöyle bir başlık kullanırdım: "RTÜK'ten şok karar: Bu illerde yerel televizyon olmayacak!" Neyse ki "haber" sitesi değilim ve böyle sansasyonel başlıklar kullanmama gerek yok.
Peki bu 8 ilde neden yerel sayısal karasal televizyon olmayacak? İşin doğrusu buna net yanıtım yok. Bir kaç tahminde bulunabilirim. Ancak, önce aşağıdaki listeye bir göz gezdirin lütfen:
  • Ağrı,
  • Amasya,
  • Artvin,
  • Bartın,
  • Batman,
  • Bayburt,
  • Bitlis,
  • Bolu,
  • Burdur,
  • Çankırı,
  • Hakkari,
  • Kars,
  • Kastamonu,
  • Kırıkkale,
  • Kilis,
  • Mardin,
  • Siirt,
  • Yalova,
  • Tunceli
19 ilden oluşan bu uzun liste, T3 ihalesi için yeterlilik alan tek şirketin yer aldığı iller listesi. Şimdi 8 il için neden ihale olmadığına dair tahminimi yazabilirim: yeterlilik alabilen yayıncı yok! Eğer bu tahminim doğru ise ihale öncesi yerel yayıncıların bir bölümünün isyanının haklı olduğu sonucunu çıkartabiliriz bu durumdan. Ne dediklerini unutanlar buraya bakabilir.
73 il için yapılacak ihalede her ilde 7 adet T3 lisansı verilecek. Ancak kelimenin gerçek anlamıyla ihale sadece Adana (9), Ankara (12), Antalya (8),  Bursa (9), Gaziantep (9), İzmir (11), Kayseri (14), Konya (11), Malatya (8), Mersin (12), Muğla (10) ve İstanbul (15) illerinde yaşanacak. Parantez içerisindeki sayılar ilgili illerde T3 ihalesi için yeterlilik alan medya hizmet sağlayıcısı şirketleri gösteriyor.
Bu yazıyı son dönemde en kapsamlı konuşmacı listesine sahip İstanbul TV Forum ve Fuarı'na katılmak için yapmakta olduğum İstanbul yolculuğu sırasında yazıyorum. Bilgi teknolojisinin eriştiği bu düzeyi görünce, benim üniversiteyi bitirdiğim yıllarda cep telefonunun yeni yeni ülkemizde kullanılmaya başlandığını, internet erişiminin sınırlılığını ve pahalılığını hatırlamadan edemedim.
Son sözü, bu ara yazdığım her yazıda olduğu gibi, güncel eylemlerle ilgili edeceğim.
Twitter yıkılıyor!
Facebook'taki paylaşımları bir görsen!
İnsanlar bu yazılanlara / paylaşılanlara karşın hala nasıl uyanmıyor!
diyenlerdenseniz sizlere birkaç istatistiği hatırlatmakla yetineyim. 2012 nisan ayı itibariyle:
  • Hanelerin internete erişim oranı % 47,2
  • Düzenli internet kullanımı oranı % 37,8. Kırda yaşayan kadınlarda bu oran %10,6. "Düzenli" her gün ya da haftanın en az bir günü internet kullanan olarak tanımlanmış.
  • Ülke genelinde internet kullanım oranı % 47,4. Bu rakam 18-74 yaş arası nüfus dikkate alındığında oluşan rakam. İçinde çocuklar yok yani. İstanbul'da erkekler arasında % 70,9. 
Peki bu istatistikleri neden mi paylaştım. Sizin internette paylaştıklarınız 75 milyona ulaşmıyor. Kendiniz çalıp kendiniz söylüyorsunuz. Twitter ve facebook kullanmayan birisi olduğum için kendiniz dedim. Sizleri ötekileştirmek gibi bir amacım yok kendiniz derken. Blog yazarı olarak benim de durumum hiç farklı değil. İnternet denizine bıraktığım bu yazıların okuyucuya ulaşmasını beklemek eski zamanlarda denize bırakılan şişe içerisindeki mektuptan farklı değil.
İşte bu yüzdendir ki televizyon lisansları milyar TL'ye satılıyor ve gene bu yüzden yayıncı grupların iktidar tercihleri belirleyici oluyor. İktidarlar (genel anlamıyla, herhangi bir ülkeyi kastetmeden) elinde TV kanalı olan gruplarla TV kanalı olmayanlara farklı davranıyor.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

baston

Ulus'a gelmeyeli epey olmuş demek ki. Eskiden Hal'in içindeydi bu balıkçılar, şimdi sokağa kurmuşlar tezgahlarını, diye düşünerek Erzurum Oteli'ne doğru yürümeye devam etti. Sokağa kurulan tezgahlar nedeniyle zorlukla ilerleyebiliyordu. Hoş sokak boş olsa da elindeki baston, hızlı yürümesine imkân vermiyordu. Çok merdiven çıkmışım zamanında, diye anlatırdı soranlara. O kadar çok merdiven kullanmışım ki sonunda eklemlerimde sıvı kalmamış. Şimdi bu merete muhtaç oldum. Söyledikleri doğru muydu kendisi de bilmiyordu. Gençliğine dair anıları sisler içindeydi.  Simitçi, öğlen simitlerinin tazeliğini etrafa duyururken bastonuyla yavaş yavaş ilerleyen Sami'yi görüp, işte öğlen simidine hayır demeyecek birisi dedi yanında duran midyeciye.  Evladım ver bakalım bana bir simit ama çıtırından olsun. Bu esnaf niye sokağa dökülmüş, Hal'e ne oldu sen bilirsin.  Amca, Hal bakım onarımda, geçici süreliğine sokağa aldılar tezgahları.  Beni de bir bakım onarıma alsalar ne güzel olur. ...

kedi

Yanıma yaklaşırlarken, ne yalan söyleyeyim endişelendim. Şapkalı bir adam, yanında beyaz montlu bir kız çocuğu. Adam elindeki telefon ile fotoğraf çekiyor. Bizlere karşı ilgisiz görünüyor. Kız yaklaştı önce. Ne zamandır okşanmamış başıma kibarca dokundu. Doğru bir iş yaptığını anlatmak için başımı uzattım. Çenemi de kaldırıp bir sonra kaşıması gereken yeri gösterdim. Adam tam karşıma geçti ve telefonunu yüzüme doğrulttu. Sanırım benim fotoğrafımı çekiyor. Bir yandan kız ile konuşuyorlar. Neden bahsediyorlar anlamıyorum. Kaç gündür yağan yağmur sonrası yüzünü gösteren güneşe karşı böyle okşanmak çok iyi geldi.  Mama istediğimizi düşünürler. Oysa çoğu kez başımızın, çenemizin sevgiyle okşanmasıdır tek ihtiyacımız.

yağmur

Yağmur damlaları arabanın silecekleriyle yarış halindeydi. Az önce temizlenen yerler, gökten düşenlerle yeniden ıslanıyor ve görüşü bozmaya devam ediyordu. Binalar ve şehir uzaklaşırken, ne yapıyorum gerçekten diye düşündü. İç sesini sözle tekrarladığını fark ettiğinde, arabada yalnız olduğuna şükretti. İş çıkışı, akşam trafiğinde kendi kendine konuşmak pek garip karşılanmazdı gerçi. Bu aralar akıl sağlığını korumak herkes için zordu. Zor zamanlardan geçiyoruz, dedi kendi kendine. Hangi zamanımız kolay oldu ki diye ekledi. Kendine hak verdiğini fark edip güldü.  Hava kararmaya başlayacak birazdan, daha çevre yoluna bile gelemedim. Bu gidişle bugün rekor kıracağım. Neyse ki evde bekleyenim yok.  Bekleyeni olmadığına sevinmesi garibine gitti. Çocukluğu ve gençliği boyunca kendisini hep kalabalık bir ailenin babası olarak hayal ettiğini hatırladı. Karısı, kızları ve oğulları ile güle eğlene yaşayıp gideceği kocaman bir ev görürdü ne zaman geleceği düşünse.  Oysa hiç evlenmed...

ekmek kavgası

Biraz dikkat etsene.  Asıl sen dikkat et. Kanatların gagamın içine girecek. Yer yokmuş gibi dibimden uçuyorsun. Heyecan yaptığın da bir şey olsa. Gene kuru ekmek.  Eskiden şu adamdan yem alır atarlardı. Şimdi simidini bile paylaşmıyor kimse. Kuru ekmeği de bulamayacağımız günler gelir mi dersin.  Umarım düzelir işler. İnsanların yüzünden düşen bin parça. Herkes sinirli, herkes gergin. Yollarda da çok dikkat etmek gerek. Eskisi gibi değil arabalar. Geçenlerde bir kaç arkadaşımızı asfalta düşen yiyeceklerle meşgulken kaybettik.  Sorma, duydum onu konuşuyorlardı. Pek sık olmazdı bu durum.  Daha sakindi insanlar. Sabırlıydı.  Artık öyle değiller. Bir de biz başlamayalım.  Kalbini kırdıysam özür dilerim. Haydi bak kalabalık dağılmış. İstersen gel biz de ağaçtan aşağıya süzülelim, kalanlarla karnımızı doyuralım.  

beklenen

Gelecek mi acaba? Saat öğleni geçti. Güneş tepede değil artık. Burada sözleştiğimize eminim. Telefonuna da ulaşılamıyor. Alışılmadık bir durum değil, telefonla ona ulaşamamak. Ya çalar duymaz, ya açmayı unutmuştur. Neyse ki bankta yer buldum, bir aşağı bir yukarı yürümekten kurtuldum. Geçen hafta mesajlaştığımızda kararlaştırmıştık buluşma yerini. Dalyan'daki Beltur'un önü diye. Yarım saat geçmiş ama umudumu koruyorum.  Neşeyle koşturan köpekler, onlara endişe ile bakan kediler, kedilerin mamalarına dadanan martılar ve hepsine aldırış etmeden bağıran kargalar... Caddebostan sahilinde sıradan bir öğleden sonra. 

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

martı

Martı kadar özgür olmak isterdim bu hayatta. Gemilerin ardında kâh adadan adaya, kâh Anadolu'dan Avrupa'ya dolaşmak isterdim. Avazım çıktığı kadar bağırmak, yorulunca denizin üzerinde dinlenmek, sıkılınca kayaların tepesinde güneşlenmek... Kim bilir martılar ne düşünüyor bize bakınca. Acaba onlar da diyor mudur şu dünyada insan olsaydım diye. Kalabalık şehirlerde, sıkış tepiş otobüslerde, akmayan trafiğin içinde kalakalmış arabalarda, sel halinde dolaşan insanların arasında biz de olsaydık diyor mudur?