Ana içeriğe atla

TV yayıncılığında değişen iş modelleri - 1

Başlık fazlasıyla iddialı. Umarım yazacaklarım, bu iddialı başlığın altını doldurmaya yeter. Herşeyden önce yazacaklarımın sadece beni bağlayacağını, çalışmakta olduğum kurumla hiç bir ilgisi olmadığını, burada paylaştığım hiç bir görüş ve bilginin çalışmakta olduğum kurumdan elde edilmediğini belirteyim. 

Değişen modelden bahsetmeden önce mevcut modeli anlamaya çalışalım. Karşımızda temelde iki taraf var. Birisi yapımcılar, diğeri izleyiciler. Bunu üretici / tüketici diye de düşünebiliriz. Model değişikliği büyük ölçüde yapımcılar tarafında yaşanıyor / yaşanacak. Ancak tüketici tarafında da bir takım dönüşümler yaşanıyor, bunlara da aşağıda değinmeye çalışacağım. Öncelikle yapımcılar tarafına bakalım:
  • İzleyiciler temelde iki farklı tipte yayın tüketmektedir: canlı ve bant. Haberler, canlı tartışma programları, canlı spor karşılaşmaları gibi içerikler eş anlı olarak yayınlanırken; diziler, filmler, yarışma programları, belgeseller bant yayını olarak sunulur. Bu iki yayın türünün en önemli farklı bant yayınların önceden hazırlanmış olmasıdır. Yani bant yayınlar için bir "yapımcı" gerekmektedir. Canlı yayın için de prodüksiyon ekibi, canlı yayın aracı, yayını izleyiciye ulaştıran up-link aracı vb hizmetler sunulmaktadır elbette. Ancak bant yayında olduğu gibi zamana yayılmış bir üretim süreci söz konusu değildir. 
  • TV kanalı, hazırladığı yayın akışında (24 saatin, ya da yayında olduğu saat diliminin) hangi dakika ne yayınlayacağını belirler. Günümüzde çoğu TV kanalının akışının %50'den fazlası bant yayınlardan oluşmaktadır. 
  • Canlı yayınlar için TV kanalları özel anlaşmalar yapsa bile bu içeriği büyük oranda kendi olanaklarıyla üretir. Bant yayınlar ise büyük oranda dışarıdan satın alınır. Diziler, filmler, yarışmalar gibi içerikleri üreten ayrı prodüksiyon şirketleri vardır. 
  • Mevcut iş modelinde TV kanalları, hazırladıkları yayın akışlarının aralarına, RTÜK'ün 6112 sayılı yasa ve ilgili yönetmeliklerinde belirlediği koşullar çerçevesinde, reklam alırlar. Mevcut iş modelinde TV kanalının en büyük gelirini reklamlardan sağlar. 
  • Reklam geliri elde edebilmek için TV kanalının izlenmesi gerekir. Bunun ilk koşulu yayının izleyiciye ulaştırılmasıdır. TV yayını izleyiciye üç farklı yolla ulaştırılır: Uydu, karasal, kablo. Zaten RTÜK'ün yönetmeliklerine bakarsanız bu üç yöntem için ayrı ayrı düzenlemeler olduğunu görürsünüz. IPTV, kablo olarak değerlendirilmektedir. Uydu ve karasal ortamlar ücretsiz erişime olanak sağlayabilirken, kablo abonelik gerektiren bir altyapı sunar.  İzleyiciye ücretsiz sunulan uydu ve karasal yayınlar Free To Air (FTA) olarak adlandırılır.
  • İzleyiciye erişmek için kullanılan yöntemleri tür olarak üçe ayırabileceğimiz gibi ücretli veya ücretsiz olarak da ikiye ayırabiliriz. Premium content olarak adlandırılan kıymetli içeriklere sahip yayıncılar, bu içeriği sadece yayını sırasında alacakları reklamla yayınlamak istemez. İçerik o kadar kıymetlidir ki izleyici, bu içeriğe erişmek için ek para ödemeye razıdır. Para vermeye hazır izleyici varsa, yayıncı bu parayı tahsil eder elbette. Bu içerik kimi zaman futbol maçları yayın hakkı olur, kimi zaman vizyondan yeni inmiş filmler olur, kimi zaman yetişkinlere yönelik filmler olur. Ülkemizde mevcut yasal çerçeve düşünüldüğünde son kategori pek olanaklı değildir.
  • Demek ki TV kanalı, kendi oluşturduğu / ürettiği ya da prodüksiyon şirketinden satın aldığı içeriklerden hazırladığı yayın akışını izleyicisine ulaştırarak aralara koyduğu reklamlarla çevirdiği bir işe sahip. 
Şimdi bu noktada duralım ve para nereden gelip kimler arasında dağılıyor ona bakalım. Yazının en başında belirttiğim gibi yazdıklarım sadece beni bağlamaktadır:
  • TV kanalı reklamlardan gelir elde ediyor. Bu gelirin bir bölümünü içeriği hazırlayan prodüksiyon şirketine aktarıyor. 
  • Prodüksiyon şirketi, hazırladığı dizi/film/yarışma programını TV kanalına pazarlıyor. Kanalla yaptığı anlaşmanın içeriğine göre bir gelir (sabit ya da reklam payına bağlı olarak değişen) elde ediyor.
  • Platformlar (uydu, kablo) beğenilen içeriklere sahip kanalları abonelerine paket olarak sunuyor ve hem abonelerinden hem platformda yer almak isteyen TV kanallarından gelir elde ediyor. Paranın bir bölümünü hizmetin devamlılığını sağlamak için kullanıyor. 
  • Eğer TV kanalı, çok izlenen ve/veya prestijli içeriğe sahip (BBC/CNN/National Geographic gibi) bir kanalsa platformlarda yayınının yer alması için para alıyor. Yani platform kanala ücret ödüyor.
  • İzleyici ister FTA yayınları alıp herhangi bir ücret ödemiyor. İsterse platformlardan yayın alıp abonelik ücreti ödüyor.
Yazı fazla uzadı. Başlık, değişen iş modelleriydi. Ancak mevcut modeli anlatmak tahminimden uzun sürdü. Değişen modeli bir başka yazıya bırakıp bu konuyu bir yazı dizisi haline getirmek en iyi fikir galiba...
Bir sonraki yazıda yeni medya bu iş modelini nasıl etkiliyor onu tartışacağım...
Bu arada yazıdaki fotografları geçtiğimiz hafta Londra'da çektim. Kentin merkezinde, Big Ben saat kulesi ile Parlamento binasının hemen yanı başında St. James's parkından. 

Yorumlar

  1. batı avrupa "izleme lisansı" adında bir sistem kullanıyor. bbc bunlardan biri. aylık veya yıllık bir defa ödeme yapıyorsun, uydu, kablo, internet ve karasal yayın olmak üzere mümkün olan tüm kaynakları tek lisansla izleyebiliyorsun. elektrik su internet gibi insanların hayatına otomatik olarak giren birşey bu.

    YanıtlaSil
  2. aslında yazıda bahsetmeyi unuttum elbette. TV kanalı derken, tecimsel (ticari) kanallardan bahsediyorum. Yoksa Public Service Broadcaster (Kamu Hizmeti Yayıncısı - Kamu Yayıncısı) ülkemizde de bütçe dışı bir kaynakla (elektrik gelirleri) fonlanıyor. Hatta daha ileri gidip BBC'nin tecimsel kanallarla reklam pazarına da girmediği bilgisini de vereyim. BBC World'deki reklamları ayrı tutarak...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Klasik televizyonlar ne zaman biter?

Yayıncılık dünyasında uzun süredir büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm üzerine 2013 ve 2018 yıllarında görüşlerimi paylaşmış, klasik televizyon yayıncılığının giderek sönümleneceğini ve dijital platformların baskın hale geleceğini öngörmüştüm. Bugün, 2025'e geldiğimizde bu öngörümün büyük ölçüde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Ancak bazı detaylar hâlâ dikkat çekici bir dengeyi sürdürüyor. Yeni Neslin Tercihi Belli: Platformlar ve YouTube Artık genç izleyicilerin büyük çoğunluğu içerik tüketiminde Netflix, Disney+, Amazon Prime  gibi dijital platformları ve YouTube 'u tercih ediyor. İçeriğe istedikleri zaman, istedikleri cihazdan ulaşabiliyor olmak bu tercihin temelinde yatıyor. Lineer yayın akışına bağımlı olmak, gençler için oldukça uzak bir kavram haline geldi. Ama Klasik TV Hâlâ Burada Buna rağmen, 50 yaş üstü izleyici kitlesi için klasik televizyon hâlâ önemli bir yer tutuyor. Alışkanlıklar, haber ve canlı yayınlar gibi içerikler, bu grubun televizy...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Trabzonspor U19 takımının başarısı üzerine

Bu yazıyı hazırladığım 2 Nisan 2025 günü itibariyle Trabzonspor A takımı, Süper Lig'de 27 maçta 9'ar galibiyet - mağlubiyet ve beraberlik ile 36 puan toplayarak 10. sırada yer alıyor. Trabzonspor U 19 takımı ise U 19 Elit A Ligi'nde 26 maçta 18 galibiyet, 5 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile 59 puan toplayarak, lider Galatasaray'ın iki puan gerisinde ikinci sırada. Bu arada Trabzonspor U 19 takımının üç maç eksiği olduğunu ekleyeyim. Bu eksik üç maçını da kazanırsa 7 puan farkla lider olması mümkün.  UEFA Gençlik Ligi'nde yarı finale çıkan ve bu yolda İtalya'dan Juventus, Atalanta ve Inter'i eleyen takımımız, kupaya doğru emin adımlarla ilerliyor.  Trabzonspor Fatih Sultan Tekke yönetiminde U 19'daki gençleri A takıma dahil etme stratejisini uygularsa uzun süreli başarının gelmesi işten bile değil.  Gençleri bir kez daha kutluyorum. Kupayı ülkemize getireceklerine yürekten inanıyorum. 

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Yirmi Yıl Sonra Gelen Misafir

Kuşlar, horozlar, eşekler hepsi kendi dilinde güneşi selamlarken, biraz daha uyuyabilsem diye uğraşmak boşunaydı.  Haydi kalk bakalım, diyor hepsi. Güneş doğdu, gün başladı. Yapılacak onca iş seni bekliyor. Misafirin de gelecek, hem de. Gözlerimi ovuşturarak doğruldum yer yatağından, serin sabah havası yüzüme hafifçe çarpıyordu. Çaydanlığın içinden yükselen buhar sesini duyunca mutfağa yöneldim. Annem erkenden kalkmış, sobayı da yakmış, her şey hazır gibiydi. Misafirin kim olduğunu hâlâ söylememişti ama yüzündeki gizemli gülümseme merakımı daha da artırıyordu. Bahçeye çıkıp tavuklara yem verirken aklım hep o yaklaşan misafirdeydi. Evin küçüğü olsam da benim de yapmak zorunda olduğum şeyler vardı. Tavukların yemlenmesi sabah rutinim arasında. Yemlerini verdikten sonra yumurta var mı kontrolü de bende. Abim ve ablam gibi okula gitmiyorum henüz. Misafir kaçta gelecek acaba? Saat sekizi biraz geçiyordu, uzaklardan tozlu bir araba sesi gelmeye başladı. Yokuştan çıkan eski model minibüsü...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...