Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Over The Top TV nereye gidiyor, IBC 2015'ten son gelişmeler...

Aslında OTT ve IBC 2015 başlıklı bir yazı yayınladım. Ancak işin boyutu bir değil iki değil. Bu yüzden konunun farklı bir boyutunu başka bir yazıda ele almam gerektiğini düşünerek, sizleri bir kez daha yoracağım. Teknik yazılardan sıkılan okuyucularımın affına sığınarak, olabildiğince herkese hitabeder hale getirmeye çalışarak OTT işini deşelim: Hatırlar mısınız bilmem bir cinayet masası komiseri vardı: Behzat Ç adında. Bu zatın başrolde olduğu, epey sinkaflı küfrün geçtiği ve bipten diziyi izleyemez olduğumuz bir Behzat Ç. klasiği vardı pazar gecelerini dolduran. Bu diziyi internet sitesinden +18 etiketiyle bipsiz izleyebiliyorduk. Hatırladınız değil mi? İşte OTT, bu ve benzeri içerikleri RTÜK denetimine tabi olmadan yayınlamaya yarayan internet gibi, platform gibi bir şey aslına bakarsanız.  Peki neden ve nasıl RTÜK denetimine tabi olmayan bir platform olabiliyor? İşin sırrı IP'de ve internetin "özgür"lüğünde ve daha başka bir çok şeyde aslında. Bir kere, RTÜ

İttihat ve Terakki Cemiyeti / Kazım Karabekir

Yakın tarihimizle ilgili eserleri okumaya devam ediyorum. İş Bankası ve Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan çok sayıda anı kitabı var sırada bekleyen. Kazım Karabekir ismini, ASKİ Genel Müdürlüğü'nün yer aldığı cadde ismi olarak bilenler, ne yazık ki çoktur. Karabekir'i sadece doğu cephesi komutanı olarak bilenler de az değildir. Oysa Karabekir, Harp Okulunu ve Kurmay Okulunu birincilikle bitiren İttihat ve Terakki'nin ikinci kez kurulmasında aktif görev alan, Manastır'da örgütü Enver Bey ile birlikte oluşturan, deyim yerindeyse "beyin takımının" içerisinde bir Osmanlı zabitidir.  Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı eser, devrim tarihimizin köşe taşlarından olan örgütün kuruluşundan 31 Mart olayına kadar geçen süreyi anlatıyor. Aynı dönemi İbrahim Temo'nun anılarında ve daha bir çok kitaptan okuyunca çok daha öğretici oluyor. Karabekir'in bu kitabında bir dip not önemli. Dipnotta Mustafa Kemal'in Mart 1

hangi televizyonu alayım? daha doğrusu televizyonu değiştirsek mi?

"Bir süredir televizyon izlemiyorum."  Böyle diyenlere gündemdeki diziyi sorduğunuzda, son bölümün sürpriz finalinin her sahnesini ayrıntılarıyla hatırladığını görebilirsiniz.  "Ama sen televizyon izlemiyordun"   derseniz,  "internetten izledim"  yanıtını alırsınız.  Sanki ikisi arasında bir fark varmış gibi. Aslında bu başlangıcı, yayıncılık dünyasında değişen değer zinciriyle ilgili bir yazı için kullanmayı planlıyordum. Neyse, belki ona da bu başlangıç ile giriş yaparım :) Bu yazının amacı, son bir kaç haftadır gidip gelen bir fikirle ilgili araştırmalarımı paylaşmak:  Televizyonu yenilesek mi? Evliliğimizle yaşıt bir televizyonumuz var ve kendisinden son derece memnunuz. HDMI bağlantısı yok. Dahili DVB-S2 alıcısı da yok. Aslında olması da olanaksız, çünkü televizyonumuz üretildiğinde bunlar henüz tasarlanmamıştı. 63 ekran, sanırım 25 inç oluyor karşılığı, bir Sony. Çocukların izlediği dakikalar dışında kapalı duruyor. Haber, tart

IBC 2015'in ardından DRONE

Ben merak ettim, belki başka merak edenler de vardır diye öncelikle bu DRONE kelimesi neyin kısaltması onunla başlayalım. Evet, DRONE bir kısaltma: D ynamic R emotely O perated N avigation E quipment. Kelime kelime çevirirsek; dinamik uzaktan kumandalı seyir cihazı. Bizdeki kısaltması da kötü değil aslında İHA; İ nsansız H ava A racı.  IBC 2015'te farklı büyüklük ve özelliklerde bir çok DRONE sergileniyordu. Hatta F, Basın Merkezi'nin de olduğu, Blok'un önünde, açık havada bir DRONE gösteri merkezi oluşturulmuştu. Bildiğimiz haber amaçlı kameraların bile taşınabildiği DRONE modelleri sergileniyordu. Mikro kameralı 4K kayıt yapabilen, cep telefonuna çektiği görüntüleri anlık olarak gönderebilen, birkaç saat boyunca havada kalabilen, alt kamerası ve sensörleri ile güvenli inişler yapabilen, yani kısacası ne ararsanız vardı fuarda. Farklı üreticilerin, farklı özelliklere sahip, farklı kalitedeki ürünlerin fiyatları da farklı elbette.  Fikrim olsun diye son gün dol

Tehlikeli Sevişmeler / Nedim Gürsel

Günbatımında yine aynı tatil köyünde, aynı masadaydılar. Yıllar sonra, karşı karşıya. Konuşmuyorlardı. İçmiyorlardı da. Kadehleri doluydu, bellekleri gibi. Oysa unutulması gereken ne çok şey vardı hayatlarında. Ama bellek unutmaz, kimi kez bazı anılar silinse de. Anlar hep kalır. Göz göze gelmekten kaçındıkları şu an gibi. "Çoğu gitti, azı kaldı" diye düşünüyordu adam, "hayat önümde değil artık." Kadınsa onu beklemekle geçen yıllarına yanıyordu. "Beni anlamadın ya / Ben ona yanıyorum." Bir zamanlar dilinden düşmeyen bu şarkının çılgın ritmiyle diskoteklerde dolaşır, bir gecelik sevişmelerin sabahında şimdi karşısında susan adamı özlerdi. Onunla başkaydı. Ama uzaktaydı işte. Belki de, uzakta olduğu için başkaydı. Evet, öyleydi kuşkusuz. Aynı yastığa baş koyup birlikte uyanmaların, alışkanlıkların, kötü kokularla kavgaların aşkı öldürmediğini kim öne sürebilirdi? Özlemekti aşk. Her an, her gün daha çok özleyip kahrolmak. Mum gibi erimek, içten içe. Pervane

IBC 2015'in ardından: Sanal Stüdyo uygulamaları

Geçtiğimiz yılların aksine, IBC 2015'te... ile başlayan bir cümle kurmam olanaklı değil biliyorsunuz. 2015, benim katıldığım ilk IBC'ydi. Belki de bu yüzden her stand ilgi çekici geldi bana. 14 salonun herbiri, etkileyici ürün ve gelişmelerle doluydu.  Sanal stüdyo uygulamaları adını verdiğim konu, aslında yeni bir konu değil. Resim masalarında, teknik adı video switcher, CromaKey adı verilen bir işlem yapılabilir. Bu işlem sırasında özne, arkası mavi ya da yeşil bir fona oturtulur. Kameranın kaydettiği görüntüden yeşil/mavi olan herşey silinip arkasına istenilen görüntü eklenir. Bu anlattığım, sanırım renkli televizyon başladığından bu yana yapılan bir uygulama. Sanal stüdyoda ise işler biraz daha farklı. Kameralara sensörler konuluyor. Kamera hareketleri ve birbirlerine göre konumları gerçek zamanlı olarak kaydediliyor. Gelişmiş grafik işlemleri yapabilen bir bilgisayar öznenin yeşil/mavi ekran içindeki görüntüsünü alıp arkaya ne istendiyse onu koyuveriyor. Becer

IBC 2015'in ardından OTT ve S&R Engine

IBC 2015'in öne çıkan konularının birisi de Over The Top Television, OTT'ydi. OTT üzerine Türkçe ilk yazılardan birisini Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şube Bülteni için kaleme almıştım. OTT kısaltmasını ilk duyduğum zamanı da unutmam. Bu uluslararası etkinliklere ilk katıldığım günlerde, o zaman İstanbul'da düzenlenen IPTV World Forum'un Doğu Avrupa ve Avrasya ayağına katılmak için uçakla, elbette parasını cebimden ödeyerek, İstanbul'a giderken yan koltuğumda, yapacağı sunuma hazırlanan bir BTK uzmanından duymuştum OTT'yi.  Bu yazıda OTT nedir diye anlatmayacağım. Merak edenlere Uygar Boynudelik'in blogunda bir dizi halinde yayınladığı yazıları öneririm. Çok bilgilendirici olmuştu. IBC 2015'te irili ufaklı bir çok IT şirketi OTT çözümleri sunuyordu. Öne çıkan çözümlerin büyük çoğunluğu, TV işini hiç bilmeyenlere paket öneriler sunanlardı. TV işi, telekom operatörlerinin anladığı bir iş değil. Ülkemizde telekom operatörlerinin TV önerilerinin bö

IBC 2015'in ardından sayısal radyoda durum

Sayısal radyo teknolojilerini takip etmeye başlayalı 5 yıldan fazla olmuştur sanırım. Yakından takip edeli ise en fazla iki yıl. 2014'ün güneşli bir şubat günü Paris'te Fransızca Radyo Günleri etkinliğinde, o zamanki adıyla WorldDMB'den Bernie O'Neil ve örgütün başkanı Patrick Hannon ile tanışmamı milat kabul edebilirim. Bernie ile Paris'ten sonra Ankara, İstanbul, Kuala Lumpur ve son olarak Amsterdam'da konuştuk. Bu yazıda sayısal radyo konusunda IBC 2015'te edindiğim izlenimi paylaşmak istiyorum.  Öncelikle belirteyim ki 88 MHz ile 108 MHz arasındaki 20 MHz'lik banta yüzden fazla radyo istasyonu sığdırmayı başaran başka bir ülke yok. Bu FM radyoların, frekans bedeli ödemeden yayın yaptığı başka bir ülke de yok. Gecekondu radyoculuğu olarak tabir ettiğim bu durumun devam edebilmesi olanaklı değil artık. Olanaksızlığın nedeni, tamamen fiziksel kapasite sorunu. Yani 88-208 olsaydı bandımız, lisanssız yayına devam konusunda bir sıkıntı olacağını z

En uzun isimli roman: Beş Parasızdım ve Katilimi Arıyordum / Derviş Şentekin

Hatırlamadığım bir yerde duymuştum bu kitaptan bahsedildiğini. Geçenlerde İstanbul'da, Üsküdar'dan motora, feribot denilmiyor bunlara cahillik etmeyin benim gibi , MOTOR a binip karşıya, Fındıklı'ya geçmiştik. Fındıklı'nın yokuşuna kendimizi vurup Gümüşsuyu'na doğru tırmanırken, Kırmızı Kedi Yayınevi'nin binasını görüp soluklanma molasında satın aldım: Beş Parasızdım ve Katilimi Arıyordum. "İntikam Tehlikeli Bir Sanattır" Dedi, "Bu Sanatın İnceliklerini Bilmiyorsan Ölürsün", Silahımı Çıkartıp Masanın Üzerine Bıraktım.  Kitabın kapağında yazılı adı yukarıdaki :) Sizce de biraz fazla uzun bir isim değil mi? Şentekin'den okuduğum ilk kitap, gene geçenlerde Amsterdam'a yaptığım bir çok ilkleri içeren Atlas GLOBAL seyahatinde yoldaşlık yaptı. Hepi topu 3 saat süren yolculuğun, Atlas'ın birbirinden lezzetli ve özenli ikramlarından, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını gerçekten merak ettiği için soran hosteslerinden vakit bul

IBC 2015'in ardından genel değerlendirme

IBC 2015'e "basın" olarak akredite edilince, bir sonraki sene de kabul edilmek adına biraz muhabirlik yapmam gerektiğini düşündüm. Standları dolaşırken, ilgimi çekenlerin basına özel etkinliklerine katıldım. Press release'lerini topladım ve koca bir çanta dolusu doküman ve 15 civarında USB ile döndüm.  Bunları derleyip toparlayıp, firmaların internet sitelerinde doğrulatıp, yazdıklarımı fotograflarla eşleştirmek haliyle epey vakit alacak. Hem emek, hem zaman gerektirecek bu işi hemen yapmam zor görünüyor. Hayat beklemiyor. Ertelense bile açılacak okullar, sağlık kontrolleri, önümüzdeki ay İstanbul'da yapacağım sunum, EMO'da düzenlenmesini istediğim panel ve forumlar yani anlayacağınız işim başımdan aşkın gerçekten. Bu arada, şimdilik çalışmakta olduğum iş yerinde kalan projelerimi toparlamak istiyorum bir an önce.  Bu yüzden böyle ayrıntılara girmeden bir değerlendirme yazısı yayınlamak istedim. Bir kıymetli meslektaş facebook'taki paylaşımlarıma

Leiden

Dünyada üç tane büyük yayıncılık etkinliği gerçekleşiyor birincisi NAB, Las Vegas'ta senenin ilk etkinliği. Singapur'daki Broadcast Asia, haziran gibi yani yılın ikinci çeyreğinin sonlarında. Son etkinlik ise IBC, ki Amsterdam'da Eylül'ün ikinci haftası gerçekleşiyor. IBC'ye her yıl dünyanın dört bir yanından insanlar geliyor. Hal böyle olunca, otel fiyatları tavan yapıyor. IBC zamanında Amsterdam'da küçücük odalı, otelden başka herşeye benzeyen ucubelerin bile gecelik fiyatı 200 €'ya çıkabiliyor. Eli yüzü düzgün oteller için ise 250 € ve üzerini düşünmek şart.  Kalp, yalnız bir avcıdır diyor kitapçıda Bu uzun girişin yazının başlığı ile ilişkisini kuramayanlar olmuştur. Hemen anlatayım, Leiden Hollanda'nın en eski kentlerinden birisi. Tarihi 1500'lere kadar gidiyor. Hollanda'nın ilk üniversitesi de Leiden'da kurulmuş. Binalar 1500 - 1600'lerde inşaa edilmiş ve öylece kalmış. Bu anlamda bizim müteahhitlere düşecek e

IBC ucuncu gunden notlar

IBC maratonunda sona yaklasiyoruz. Dort gun suren fuar ve dort gun suren konferans, yarin konferansin, diger gun (sali) fuarin son gunu. Bugun gunlerden Pazar ve insanlar uykularinda olmalari gerekirken akin akin RAI`ye geliyor. Bugun fuara katilan Turk firmalarina ayirdim bir yerde. AKFA teknoloji, VESTEL, ONAIR, XEUS ve elbette Turksat ilk aklima gelenler. Vestel ile farkli etkinliklerde karsilasiyoruz. Yaka kartimda calistigim firmanin adini gorunce, bir yanlislik eseri basmislar aslinda, bu kez gorevli geldigimi dusunup seviniyorlar benim adima. Oysa adres ve kader ayni :) 2013`ten bu yana bu takip ettigim dorduncu uluslararasi etkinlik ve bir kez daha masraflari cebimden odedim. Fuarin en one cikan slogani nedir derseniz, tartismasiz 4K isi ne olacak derim. Son kullanicilarin aksine yayincilar 'bu 4K`nin neden standartlasmadigini' dusunup, tartisip duruyor.

IBC`nin ikinci gununden notlar

IBC`de ikinci, Hollanda`da ucuncu gunumden notlar: Dun 8`de gelip 22`de ciktim RAI`den. RAI, fuar merkezi. Amsterdam merkezinin biraz disinda. Ancak tramvay, tren ve metro ile oldukca kolay ulasilabiliyor.  Bu sabah biraz daha erken gelmek istedim ve otelden 6`da ciktim. Ancak bu kadar erken yola cikmak da pek akillica degilmis. O saatte Leiden`dan Amsterdam RAI`ye direkt tren yokmus. Biletimi bunu kontrol etmeden alinca Schiphol duraginda indim. Oradan otobus ile Arena standinin oldugu duraga geldim ve oradan da metro ile ulastim RAI`ye. GEldigimde saat 8 olmustu. Oysa direkt tren sadece 30 dakika suruyor. Aklinizda olsun, IBCye gelirseniz Amsterdam yerine Leiden`da konaklayabilirsiniz. Bugun bir arkadasa sordum ve gecelik 200 € odedigini ogrenip halime sukrettim bir kez daha. Ben 60 € oduyorum. Git gel toplam 80 € oluyor gunluk maliyet. Yeme icme standlar sagolsun :) Bugun ve dun ogleden sonra standlari dolasarak gecirdim. Ilgilendigim konu cok olunca ve bir basin mensubu e