Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Genç Atatürk / George W. Gawrych

Osmanlı tarihi konusunda okudukça, yeni kitaplar ortaya çıkıyor okunacak. Bu çabalar, sıradışı kitaplarla karşılaşmamı sağlıyor. 320 sayfalık kitabın yazarı Amerikalı. Gül Çağalı Güven dilimize tercüme etmiş. Kasım 2014 tarihli kitap, Doğan Kitap tarafından yayınlanmış. Şaşırtıcı olan, kitabın arkasında 25 TL'lik etiketine karşın D & R'da 9,90 TL'ye satılıyordu. Kitabın tam adı ise Osmanlı zabitinden Türk devlet adamına. Orijinalinin yayın tarihi 2013 olan bu kitap, hep okuduklarımızdan farklı bilgiler de içeriyor. Kitabın sonuç bölümünden bir alıntı, yazarın Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili genel görüşünü açıklamak bakımından yararlı olacaktır: "Bir çeşit kader duygusuna sahip olarak Atatürk, sonuçta, tarihin istikrarsız bir döneminde ortaya çıkan ve modern Türkiye Cumhuriyeti'nin vizyonu ve kuruluşunu tasarlamasında ve iradesini kabul ettirmesinde kendisine yardımcı olan silah ve siyaset arkadaşlarından oluşan güçlü bir ağ sayesinde doğan, askeri ve s

insan ne için yaşar?

Varoluşsal bir soru, yanıtı kişiden kişiye, hatta dönemden döneme değişiyor. En azından benim için böyle. Çocuklar olmadan, sadece kendim için derdim sanırım. Çocuklardan sonra sadece onlar için dedim bir süre. Şimdi ise bambaşka bir yanıtım var.  Bu bambaşka yanıta uygun olması için yaşadığım sürece yaptıklarımın "tutarlı" olması elzem. Olmazsa olmaz bir yerde. Bu tutarlılık her olay ve her koşul için geçerli olmak zorunda.  Burada bak böyle davrandım, çünkü ile açıklanabilecek hiçbir iş ve eylem olmamalı.  Mecbur kaldım, yoksa ile başlayan cümlelere de yer yok hayatımda.  Neyin karşısında nasıl duracağımın tercihini yaptım.  Bu tercihe aksi davranışlar, kendime saygımda sorunlara yol açar ve kendine saygısını yitiren, benim fikrime göre, herşeyini yitirmiş sayılır. Şimdi bunları neden mi yazdım. Unutmayayım diye, Kendime not bir yerde.  Kafam karıştığımda dönüp okumam için. Hayat bir sınavsa, sınav kimi zaman zorlaşacak. Hay

Atatürk'ün Kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Kurtuluş Savaşı'nda Sol Hareketler / Dr. Orhan Yeniaras

arkadaki evin delikanlısı: Zeytin 2013 yılında Peride Celal'den okuduğum Bir Hanımefendinin Ölümü üzerine düştüğüm not ile aynı başlangıcı yapacağım: Bildiğim bir noktaysa, bilmediğim çevresi kadardır.  Osmanlı'nın son dönemi ile cumhuriyetin ilk yıllarını konu alan onlarca kitap okudum bugüne değin. Her okuduğum kitap, yeni kitapların yolunu açıyor, yeni şeyler öğreniyorum ve halen ne kadar az bildiğimi görüp şaşırıyorum. Bir ara, bu okuduklarımı derleyip, toplayıp kendi bilgim ve yorumum ile olanları değerlendirmek isterim. Aslında, vakit uygun olsa, bunu bir akademik çalışma kapsamında gerçekleştirebilsem ne güzel olur.  Dr. Orhan Yeniaras'ın, aslında adı "Kritik 20 yılda, Anadolu coğrafyasında sol hareketler (1908-1928)" olması gerektiğini düşündüğüm eseri, belki okuyucuların daha fazla ilgisini çekeceği düşüncesiyle, Atatürk'ün kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi başlığı ile yayınlanmış. Alter Yayıncılıktan 2012 yılında ikinci baskısını okud

çabalar, engeller ve mücadele

2013 / Estonya Bu konudan çok bahsediyorum belki, ancak önemli olduğunu düşünüyorum. Ücretli çalışanlar olarak, yapmakta olduğumuz "iş" konusunda "bilgi"mizi arttırmak zorundayız. Bunu, birileri istiyor olduğu için değil, kendimize saygımızdan, başkalarına ve genel olarak insanlığa borcumuzu ödemek adına yapmamız gerekir.  Bunu yapabilmek, kolay değil. Fedakarlık istiyor. Günlük rutin iş yükünü hafifletmiyor, kendini geliştirmek / bildiklerini arttırmak için yapılan çalışmalar. Benim gibi yayıncılık sektörü çalışanları bakımından ise, sektörün ülkemizdeki durumu nedeniyle iş bir kat daha zor. Dünyadaki örneklerinden oldukça farklı dinamiklerle çalışan bir sektör yayıncılık, ülkemizde. Hal böyle olunca, teknolojideki gelişmeleri takip etmek için uluslararası etkinlikleri, seminer / sempozyum / kongre / fuar gibi organizasyonlara katılmak, elzem.  2011 yılında İstanbul'da düzenlenen etkinlikleri takip ile başladığım; 2013 yılında buna yurtdışı etkinli

uyku / uyanıklık / zaman

La Tour Eiffel / Eyfel kulesi, 2014 Aslında bu yazı bir sıkça sorulan sorulara yanıt niteliğinde. Ancak, başlıktaki uyku / uyanıklık kelimelerinin hatırlattıkları bambaşka. Onlarla ilgili de bir gün yazarım inşallah deyip gelelim bu yazıya: Arada görüştüğüm arkadaşlar, bu blogda yazdığın kitapları gerçekten okuyor olmazsın, vaktinin yetmesi olanaklı değil diye de ekliyorlar. Her gün bir iki saatimi okuyarak geçirdiğimi söyleyince, iş yerinde, serviste okuyorsun o zaman diyorlar. Hem bu sevgili arkadaşlara yanıt olsun istedim, hem de merak edenlere bir öneri. Uyku saatlerimi değiştirdim ve vaktim birden bire çoğalıverdi.  Şöyle ki normalde insanlar, düzenli mesai ile çalışanlar, akşam 19 gibi eve ulaşır, en azından Ankara'da, 23 gibi uyur ve sabah 7 gibi uyanır.  Ben, 19 gibi eve ulaşıp 20.30 gibi uyuyorum çocuklarla birlikte. Sabah ise, aslında kimilerinin uykuya yattığı 02 - 03 gibi uyanıyorum. Toplamda 5,5 6 saat kadar uyumuş oluyorum. Uyandığım saat her saba

sayısal karasal radyo: EBU raporu

Paris, 2014 Örovizyon şarkı yarışması dolayısıyla hepimizin tanıdığı bir örgüttür aslında European Broadcasting Union, kısa adıyla EBU. Avrupa kamusal hizmet yayıncılarının üyesi olduğu EBU, sayısal karasal radyonun, birlik üyesi ülkelerdeki durumunu özetleyen bir rapor yayınladı. EBU'nun web sayfasından ücretsiz indirebileceğiniz bu rapor bir hayli ilginç bilgiler içeriyor.  Raporun içeriğine geçmeden önce sayısal "karasal" radyo ifadesini neden kullandığıma bir açıklık getirmek istiyorum. "Karasal" olmayan sayısal radyo da mı var diye sorabilirsiniz. Yanıt kısa ve net aslında: Elbette. Uydu üzerinden iletilen radyo da "sayısal", sayısal kablo üzerinden taşınan radyo da "sayısal". Ülkemizde her ikisini de alabilen haneler bulunuyor. Bu iki radyo yayını da sadece radyo yayını almak için üretilmiş olmayan cihazlar kullanılarak alınıyor. Bir yerde, videonun yan ürünü gibi durumu var bu anlamda uydu ve kablodaki sayısal radyonun. Ülkemi

Enerjinin İktidarı / Necdet PAMİR

Necdet Pamir'i TMMOB'nin etkinliklerinde dinlemişliğim var. Türkiye'de, kamu yararını önceleyen bir mühendisin neler yapabileceğinin kanlı canlı örneğidir Sayın Pamir benim için. Öncelikle konusuna hakim olması gerekir, aslında herkesin ancak özellikle insan sağlığı konusunda çalışanların.  Şimdi ne ilgisi var, Pamir ve sen mühendislersiniz, sağlık hekimlerin işi diyeceksiniz. Hemen anlatayım; mühendislik/mimarlık aslında bir yerde koruyucu hekimliktir . Bu tespit de bir meslek büyüğüme ait. İlk duyduğumda anlayamayıp, nasıl yani demiştim.  Açıkladı;  inşaat mühendisi işini düzgün yaparsa binalar yıkılmaz, elektrik mühendisi işini düzgün yaparsa aydınlatma, ses sistemleri insanların gözünü, kulağını bozmaz, elektrik çarpmaz hatalı bir hesaptan ötürü. Aynı mantığı tüm mühendislik ve mimarlık uzmanlıkları için sürdürebilirsin.  Necdet Pamir, bu anlamda üzerine düşeni yapıyor. Konusuna hakim, petrol mühendisliği eğitimini, enerjiye bütünsel yaklaşım için bir ba

DigiTAG kapanmış...

DigiTAG, sayısal karasal televizyon yayıncılığının geliştirilmesi için Non Profit Organisation statüsünde kurulmuş bir yapıydı. Sektöre epey katkısı olmuştu. Yayınladığı raporlar, bir çok pratik bilgiyi içeriyordu. Düzenlediği etkinliklerden, 2013 yılında İstanbul'dakine katılmıştım. 250 € gibi bir ücret verilerek takip etmek mümkündü. Sağolsunlar benden ücret de almamışlardı.  İşte bu DigiTAG, kapanıyormuş. Faaliyetlerini DVB bünyesinde sürdürecekmiş bundan sonra. DVB, yayınladığı standartlar ile sektörün çok önemli bir kuruluşu. Ancak, benim gibi, kendi olanakları ile bir takım sempozyumları, konferansları takip etmeye çalışanlara mesafeli. DigiTAG'ın yaptığı davetleri, ücretsiz katılım olanaklarını DVB sunmuyor.  Bakalım, belki DigiTAG'ın bünyesine katılması ile farklı bir tutum izler.  Bu arada, Venedik'te düzenlenecek DVB World Kongresi'ne katılım için arayışlarım sürüyor :) Uçak biletini alalı epey bir ay oluyor, ancak iş bilet ile bitmiyor. Etk

Sayısal karasal televizyonda neler oluyor?

İstanbul, 2015 Bu konular pek ilgi çekmiyor biliyorum. İşin acısı, en yakın takip ettiğim konular bunlar: sayısal karasal yayıncılık. Hem televizyon hem de radyo. İşin bir başka acı yönü; her ikisi de ülkemizde bulunmuyor. Yani bir yerde, takip ettiğim konular, insanların pek bilgisi olmadığı, deneyimleme olanağının ise sınırlı olduğu konular. Sanırım bu yüzden, blog sayfamın izleyici sayısında, uzun yıllardır, kaydadeğer bir artış olmuyor :) Gene de yılmadan yazmaya devam. Bu arada bir "müjde" vereyim: Sayısal karasal yayıncılık konusunda ülkemizdeki gelişmeleri derleyip toparlayacak bir kitap çalışmasına başladım. Hedefim bu yaz başına, haziran 2016'ya yetiştirmek. Yayıncı bulabilirsem, sizlerle buluşacak.  Televizyon yayınlarının analogdan sayısala dönüşmesi ile radyo yayınlarının analogdan sayısala dönüşmesi iki ayrı süreç. Farklı dinamikleri ve farklı nedenleri var. Televizyon yayınlarının dağıtımında, evlere ulaştırılmasında, "karasal"ın dışın

İsveç, "sayısal radyoya selam, FM ile yola devam" dedi

Paris, 2014 Bakalım, bir de böylesini deneyelim. İddialı başlık. İsveç, ben yokum dedi. Başlık, iddialı ve bir o kadar da gerçek. İsveç, ki sizlerin çok daha iyi bildiği gibi, benim "az gebelik" olarak adlandırdığım "sosyal demokrasi"nin gerçekleştirilebileceğinin kanıtı olarak sunulan Kuzey Avrupa'nın "refah" ülkesi İsveç, sayısal radyoya aslında pek de ihtiyacımız yok demiş.  Son haberin, bu yazının asıl konusunun, bağlantısını paylaşmadan önce WorldDAB'nin sayfasından bir alıntı yapayım: Last update: 02-09-2015  In June 2015, the Ministry of Culture decided not to proceed with DAB+ for Swedish Radio at this time.  The response of the broadcasters (public and private) has been surprise and disappointment.  Next steps are yet to be confirmed. İsveç'te ikamet eden kıymetli okuyucuların yorumlarıyla katkı sunarlarsa daha bir doyurucu hale gelir yazı elbette. Ben okuduklarımdan ve teknik bilgilerimden hareketle söyleyeyim ki, İsv

sayısal karasal yayıncılık ile ilgili haberler / gelişmeler - 1

Siz okumaktan sıkıldınız mı bilmiyorum ancak ben yazmaktan sıkıldım. Gene de süreci ve gelişmeleri takip etmeden duramıyorum. Takip edip öğrendiklerimi kendime saklasam, insanlığımdan utanırım. O zaman buyurun yeni gelişmelere: Öncelikle bir öneri ile başlayayım. LinkedIn'e üye olun, eğer halen olmadıysanız. Benim profil bilgilerime, bu blogun tepesindeki hakkında sekmesinden de ulaşabilirsiniz. Buradaki bağlantıya tıklayarak da. LinkedIn sayesinde tanıştığım Almanya'da yaşayan bir meslektaşın gönderdiği iki haberi bu yazıya konu edindim. Siz de LinkedIn'e üye olursanız ve benim gibi şanslılardan olursanız, böyle kıymetli meslektaşlarla haberleşme içerisinde olabilirsiniz. Gelelim haberlere.  İlk haber, Almanya'dan. Almanya, malumunuz yayın teknolojilerinin geliştirildiği, standart haline gelen uygulamaların, teknoloji çözümlerinin üretildiği merkezlerden. Fraunhofer Enstitüsü ve IRT bu alanda da çalışmalar yapmakta. Bu ilk haber IRT ve Fraunhofer'in bir

Tembellik Hakkı / Paul Lafargue

Hepi topu 68 sayfalık bu kitapçığı okumamın, neredeyse bir ay süreceğini söyleseler ihtimal vermezdim. Yeni yılla birlikte elime aldığım bu sarsıcı risale, Mehmet Köle'nin tercümesiyle Zeplin düşünce yayınlarından Aralık 2014 yılında çıkmış. 1842 - 1911 yılları arasında yaşamış Lafargue. Tembellik Hakkı ismiyle yayınlanan bu eserinin gerçek ismi biraz daha uzun: Tembellik Hakkı 1848 Çalışma Hakkı'nın Çürütülmesi.  Fransız Devrimi ve ardından yaşanılanlar, çalışmanın kutsanması, burjuva ahlakı ile Protestan ahlakının insanların çalışma dışında bir etkinliğe zaman ve enerjisiz kalmalarına yol açmadaki birlikteliği eserin başlıca konuları. Lafargue, Louis Blanc'ın 1848 yılında yayınladığı Çalışma Hakkı adlı eserine yanıt niteliğinde kalem almış risalesini. Bir Felaket Dogması, Çalışmanın Kutsanması, Aşırı Üretimi Müteakiben, Yeni Bir Makamda Yeni Bir Şarkı ve Ek olmak üzere dört ana bölüm ile eklerden oluşuyor.  Çalışma, günümüzde de kutsanıyor. İnsanca bir durum ol

bu kez konu aynı ülke farklı: Fransa'da DTT işi ne alemde?

2014 @Paris Bugüne değin 92 yazı yayınlamışım DTT etiketli. Sayısal karasal televizyon kelimelerinin İngilizce yazılışlarının baş harflerinden oluşan bu kısaltma, sadece ülkemiz için değil, dünyanın her ülkesinde önemli bir konu. Çünkü, süreler değişse bile, uyanık olduğumuz saatlerin önemli bir bölümünü karşısında geçirdiğimiz "cihaz" ile ilgili.  Ülkemizde, olmayan bir şey DTT. Kelimenin gerçek anlamıyla, DTT şebekemiz HİÇ yok. Öyle deneme amacıyla yayında olan bir yayın da yok. Bir zamanlar bir takım deneme yayınları yapılmıştı ancak son dönemde böylesi bir yayın da yok. Peki Avrupa'da durum nedir, mesela Fransa ne alemde derseniz, neden böyle diyeceğiniz sorusunu yanıtsız bırakarak, hemen anlatayım:  Fransa gibi Avrupa'nın bir çok ülkesinde DTT yayınları DVB-T ve MPEG-2 olarak başladı. Analog karasal yayınların tamamen sonlandırılmasından bu yana, Avrupa, televizyon yayınlarına uydu, kablo ve DTT seçeneklerinden bir veya birkaçını kullanarak erişiyor.