Ana içeriğe atla

neden fotograf çekiyoruz

Filmli makineler zamanından kalmayım. Siyah beyaz ILFORD'la çektiğim karelerin bir bölümü duruyor hâlâ. Film banyosu, kart baskısı, deklanşöre basıldığı anda film üzerine sabitlenen karenin baskı sırasında değişikliklere uğratılması... Hepsi hoş, güzel anılar oldu artık. Başlıktaki soruyu, neden fotograf çekiyoruz sorusunu son zamanlarda daha çok soruyorum.  Bulduğum bir kaç yanıt var. Sizlerin yorumlarını da merak ediyorum. İşte benim yanıtlarım: İleride dönüp o anı hatırlamak için.   Orada bulunduğumuzu göstermek için. Herkes çektiği için.

21 Aralık 2013 EMO sayısal karasal televizyon çalıştayındaki sunumum

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından düzenlenen Sayısal Karasal Televizyon (DTT) Yayıncılığı çalıştayında, EMO adına yaptığım sunum slaytlarını ve açıklamalarını aktarmaya çalışacağım. 

 Kabloyu keşke ülkemizin tüm hanelerine yaygınlaştırabilsek. Geniş bant interneti fiber optik kablolarla tüm hanelere ulaştırabilmiş olsak işimiz çok daha kolay olurdu. Uydu yayını da gerek hava koşullarına bağımlılığı gerekse ulusal güvenlik açısından sorunludur. Verici kulelerine fiber optik kablolarla yayının ulaştırıldığı bir karasal yayında bu sorunlar yoktur. Yerel ve bölgesel yayıncılar için sayısal karasal bir çok avantaj getirmektedir. Blog sayfamda bu konuya özel olarak değindiğim yazılarım var. Bugün Free To Air (FTA) yayın ile ücret ödemeden izlediklerimizin ileride de böyle devam edeceğini varsaymak pek gerçekçi değil. Hibrit kutular ile DTT + IP birlikteliğindeki bir çözüm çok tatmin edici deneyimler yaşatacaktır.
Sayısal karasal öncesi yayını klasik trenlere, sayısal karasalı ise hızlı trene benzetebiliriz. Klasik tren zamanı Ankara - Eskişehir arasında kaç kişi tren yolunu tercih ediyordu, bugün kaç kişi hızlı treni tercih ediyor. DTT'de de durum böyle olacaktır. Bugün çok düşük kaliteli olan analog yayını kimse izlemiyor diye yarın yüksek kalitede DTT yayınını da kimse izlemez demek gerçekçi değildir.

Ülkemizde 2000'li yıllarda analog karasal yayınlar ile uydu yayınlarının tercih edilme oranı aşağı yukarı eşitti. Zaman içerisinde uydu yayınları yaygınlaşırken, yatırım yapılmayan analog karasal pazar kaybetti. Günümüzde sadece analog karasalı tercih edenlerin oranının %10'un altına indiği söylenebilir.
 
Avrupa'daki duruma bakıldığında analog yayınların sonlandırılmasının bir çok ülkede gerçekleştirildiğini görebiliriz. Henüz analog yayınlarını kapatmamış Avrupa ülkelerinde ise sürecin çoktan başlatıldığı görülmektedir. Ülkemizin sayısal karasal yayınlara başlama tarihi ise 2014 olacaktır.

 Bu yansıda Avrupa ülkelerinde sayısal yayınların ilk başlangıç tarihi ile analog yayınların sonlandırılması arasında geçen süre gösterilmiştir. En uzun sürenin Birleşik Krallık (UK) geçişinde kullanıldığı sizleri şaşırtabilir. Ancak UK'de süreç tüm Avrupa'dan önce başlatılmıştır. Ülkemiz için ön görülen geçiş süresi 1 yıldır. Bu süre Avrupa rekoru olacaktır. Ülkemizde analog yayınlara bağımlılığın düşük olduğu gerçeği göz önüne alındığında, sürenin tutturulmasının zor ancak olanaklı olduğu söylenebilir.
 Avrupa'da sayısal karasal yayınlara tam geçiş sırasında yayını karasal ortamdan alan hanelerin oranının gösterildiği grafik Avrupa çapında ülkeden ülkeye ne kadar büyük farklılıklar olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. İspanya'da %70 civarında karasal yayın izlenirken Hollanda'da %1 bile değildir bu oran. 
 Avrupa ortalamalarına göre hanelerin %40'ı sayısal karasal, %31'i kablo, %23'ü ise uydudan yayın izlemektedir. Bu oranlar, bir sonraki yansıda görebileceğiniz gibi gene ülkeden ülkeye çok büyük değişiklikler göstermektedir.


 İhale süreci ve sonuçlarına geçmeden bir hatırlatma yapayım. 6112 sayılı kanunun geçici 4. maddesinin ikinci fıkrasına göre ihalenin yasanın yayımı tarihinden itibaren iki yıl içerisinde ihalenin yapılması zorunludur. Bu süre 3 Mart 2013 tarihinde bitmiştir. İhale sürecinin ilk ilanı ise 22 Mart 2013 tarihlidir. 
Frekans tahsis ihalesinde lisans bedelleri ne için ödendiğini bir analoji ile anlatmaya çalışayım. Sayısal karasal televizyon yayıncılığı alanını bir alışveriş merkezine benzetebiliriz. Uydu platformları ve kablo ortamı da başka alışveriş merkezleridir. Markalar, yani TV kanalları, farklı alışveriş merkezlerinde dükkan tutup mallarını (yayın saatlerini) satmaya uğraşmaktadır. AVM'nin ziyaretçisinin çokluğu ve dükkan sayısı o AVM'deki dükkan kirasının yüksekliğini (lisans parasını) belirlemektedir. Sayısal karasal AVM'si için birçokları yeri ters, kimse gitmez oraya tespitlerinde bulunmaktadır. Oysa orada dükkan kiralayacak markalardan Kanal D, dükkan için 51.200.000 TL hava parası vermeyi taahhüt etmiştir. Aynı marka, Kanal D, uydu AVM'si için ve kablo AVM'si için 210.000 TL ödemiştir. Yani enazından ihaleye girip teklifleriyle fiyatı yükselten 33 ulusal, 20 bölgesel ve 212 yerel kanal (marka) sahibi bu AVM'nin tutacağına inanmıştır.
 Sürecin sonunda 8 ilde hiç bir yerel yayıncı çıkmamıştır. 19 ilde ise tek yerel yayıncı olacaktır. Aynı şekilde 7 x 4 = 28 tane bölgesel yayıncı olabilecekken bu sayı 20'de kalmıştır. İhalelerin parçalı yapılması sonucu ulusal lisans bölgesel ve hatta yerel lisanstan, kimi yerler için, ucuz kalmıştır. 
Ulusaldan başlayıp yerel ve bölgesellere doğru genişleyen mahkeme kararları sonucu süreç tıkanmıştır. Yeni ihalelerin düzenlenebilmesi için 6112 sayılı yasada değişiklik yapılmasının gerekliliği ilgili çevrelerde oluşan hakim görüştür. 
 Bugün ulusal lisans sahibi olan herhangi bir şirket olmadığından 6112 sayılı yasada tariflenen verici tesis ve işletim şirketi olmaya aday herhangi bir şirket yoktur. ANTEN A.Ş. isimli şirket DTT yayınlarına hazırlık amacıyla kurulmuştur ve deneme çalışmaları gerçekleştirmektedir. 
 6112'de belirtilen şirket kurulduğunda bir takım sorunlarla karşılaşacaktır. En büyük sorun DTT şebekesinin kurulması için gerekli bedeldir. Tüm multiplekslerin tüm ülke çapına yaygınlaştırılması için gerekli bedelin bir milyar avro civarında olacağı konuşulmaktadır. İlk etapta nüfusun %70'ini kapsayacak şekilde bir yayın ağı oluşturulması planlanmaktadır. 
 6112 sayılı kanunun 26. maddesinin 2. fıkrasında TRT'ye yönelik bir ifade yer almaktadır. Buna göre TRT'ye bir multipleks tahsis edilecektir ve bu tahsis sonrası iki yıl içerisinde yayına başlanması gereklidir. Eğer tahsis yapıldıysa iki yıllık sürenin de başladığı göz ardı edilmemelidir. 
 Sayısal pay olarak adlandırılan ve özelliklerinden ötürü çok kıymetli olan 61 - 69. kanalların nasıl değerlendirileceği konusunda Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu gerekli hazırlıkları yapmaktadır. Konuyla ilgili sektörle eşgüdümlü çalışmalar yürütülmektedir. Bu noktada yerli ar-ge şartı anlamlı olabilir. Kamu çıkarının gözetilmesi bağlamında meslek odası da sürece dahil edilmelidir.
 Farklı platformlardan yayına erişim bedellerine ilişkin Arthur D. Little firmasının TV Platforms in Germany başlıklı bir raporundan bir kaç sayıyı dikkatinize sunarım. Toplam sahip olma maliyeti bakımından platformlar kıyaslandığında DTT açık ara en ucuz durumdadır.
 Bu slaytın başlığına dikkat edin lütfen: Kamuoyunu BilgilendirME!. Gerçekten de gerek TRT gerek özel TVler gerekse RTÜK kamuoyunu bilgilendirmemek için birbiriyle yarış içerisindedir. Tüm halkı ilgilendiren bu süreç adeta kamunun dikkatinden kaçırılmaktadır. Ne ihale süreci ne onun iptali haber yapılmamış adeta görmezden gelinmiştir. 1 Kasım 2013'de Ankara'da başlaması gereken yayınların neden başlamadığı, ne zaman başlayacağı hiçbir şekilde sorgulanmamıştır. 
Uydu sektöründe ciddi endişeler vardır. Bunları giderecek yeterli açıklamalar ise yoktur. Referans laboratuvarının kurulacağı ilan edilmişse bile DTT alıcıları için ortaya konulan standart zorunlu standart haline getirilememiş ve hal böyle olunca laboratuvar aktif hale getirilememiştir. 
 Free Access olarak adlandırılan ve aslında korumalı/kontrollü yayın dünyası oluşturacak bir yapının kurulması değerlendirilmelidir. Piyasada kalitesiz alıcıların önüne geçecek söz konusu sistem, işin başında kurulmalıdır.


Bu son yansı ile 2014 yılını Fransa'da geçireceğimi ve 2015'te yeniden ülkemizde başka etkinliklerde buluşma dileğimi iletmiş olayım.....
Herkese mutlu yıllar, keyifli seneler.

Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Tehlikeli Şarkılar / Tuna Kiremitçi

Polisiye, severek okuduğum bir tür. Tuna Kiremitçi , beğenerek okuduğum bir yazar. Sevdiğim tür ve beğenerek okuduğum yazarı bir araya getiren Tehlikeli Şarkıları okuyup bitirmem, belki de bu yüzden, çok hızlı oldu.  Kitabın kapağında Bir Başkomiser Perihan Uygur Polisiyesi ifadesine yer verilmiş. Ahmet Ümit'in başkomiser Nevzat'ı, Emrah Serbes'in başkomiser Behzat'ı gibi Tuna Kiremitçi'nin başkomiser Perihan'ı varmış. Tehlikeli Şarkılar, Perihan Uygur'un, yanılmıyorsam, üçüncü macerası.  Yazarlığının yanı sıra müzisyen de olan Kiremitçi, müzik dünyasına dair ayrıntılarla süslü Tehlikeli Şarkılar'da iyi bildiği bir dünyayı anlatmanın konforu içinde. Bu ara yazarlarla yapılan söyleşi videoları izliyorum. Bu videoların birinde, yazar bildiği şeylerden yola çıkarak kurmalı romanını diyordu severek okuduğum bir isim. Bir diğer söyleşide ise, gene severek okuduğum başka bir isim, ben bilmediklerimi araştırıp kurarım romanlarımın çatısını diye açıklıyordu alem...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

Gençliğin O Yakıcı Mevsimi / Erendiz Atasü

Cumhuriyet Gazetesi'ndeki makalelerinden tanıdığım Erendiz Atasü'nün 1999'da yayınlanan romanını okudum. Klasik akışlı romanları sevenleri üzecek bir tarzı var eserin. Zamansal sıralama da anlatıcı da sık sık değişiyor.  1970ler, üniversite olayları, gençlik hareketi, kadın erkek ilişkileri, benlik bölünmesi gibi bir çok konuya dair söyleyecek sözü var romanın.  Kullanılan kelimelerden midir cümlelerin yapısından mı tam emin olamadım ama okuması pek kolay olmadı. Kimi paragrafları ilk okuduğumda anlayamadığımı fark ettim.  İster roman olsun ister öykü, kurgu eserlerde bir sonraki sayfa - bölüm, neler olduğunu merak ettirecek yapının varlığı şart gibi geliyor bana. Gençliğin o yakıcı mevsiminde bu merak ögesini bulamadım. Romanı  okurken aklıma seneler önce izlediğim Sarı Tebessüm adlı film geldi. Şahika Tekand, Levent Özdilek ve Mahir Günşiray'ın başrolleri paylaştığı Seçkin Yasar'ın yazıp yönettiği filmde sevgi ve cinsellik konuları işleniyordu.  Erendiz Atasü...