Ana içeriğe atla

Burcu Babaç söyleşisi

Hep yazıyorum, 2015 pek bir değişik geçti benim için. Senenin başı ile sonu arasındaki Özgür'lerin birbiriyle yakından uzaktan ilgisi yok. Bu büyük değişikliğe sürpriz haberler sebep oldu. Sağlık durumumla ilgili öğrendiklerim, hayata bakışımı, hayata bakışım, günlerimi nasıl geçirdiğimi değiştirdi. Bir başka değişiklik, kendimi kabullenişim ile ilgili. 

Bu fotografı 2014'te Paris yakınlarında bir doğa parkında çekmiştim. Biraz dikkatli bakınca uzaktaki geyikleri görebilirsiniz. Aslında hayat da böyle bir şey. Yaşamımızda dikkat etmeden geçtiğimiz ne kadar çok şey var aslında.

Bu yolda, sevgili dönem arkadaşım Burcu Babaç'ın büyük katkısı var. Bu söyleşi, hem Burcu'nun yaptığı işleri tanıtmak hem de sizlere de farkındalığınızı arttırabileceğinizi söylemek adına yapıldı.

1. Bu dört soruluk e-söyleşilerimin ilk ve son sorusu klasikleşti aslında. İlk sorularım hep kendini tanıtmakla ilgili. Ancak, zaten tanıdıklarıma biraz farklı yöneltiyorum soruyu. Şöyle ki, İzmir Fen Lisesi ve ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdin, ardından mühendis olarak çeşitli firmalarda farklı görevlerle çalıştın ve sonra birgün....

"ve sonra birgün...."e gelmeden filmi biraz geri sarmam iyi olur. Yıl 96'da profesyonel hayatıma başladım senin de belirttiğin şekilde amma ruhumun uyanışı 02'de başladı aslında. Beyaz yakalı yaşamdaki gel gitleri yaşadım. Bu kurumsal yaşam pek bana göre değil galiba, cafe mi açsam, kıyı kasabasına mı yerleşsem vs vs hayallerinde gidip geldim ben de ama fark ettim ki; hayır, bana göre değil bunlar; ‘başka türlü bir şey benim istediğim, ne ağaca benzer ne de buluta’ tadında bir yolculuk ihtiyacım olan ...  Özetle, anlam arayışlarım, kendi çıkmazlarım, sorunlarım içinde boğuşurken bir dostumun "reiki diye birşeyle tanıştım, bana iyi geldi, bir de sen dene" önermesiyle girilen bir yolun öyküsüdür bu. 

Peki sonra neler oldu? Uzun yıllar profesyonel yaşamımın yanında bu yolda yürürken, öğrenirken, uygularken, şifalanırken, kendime ermeye çalışırken; pek çok insana, eşe dosta, duyup da gelene, "bana da şifa versene", "benim böyle böyle sorunlarım var bir bakar mısın", "yaptıkların bilmem kime iyi gelmiş, bana da yapsana" diyenlerle, bu yolda yürümemin anlamı ve önemi şekillendi.

Veee sonra bir gün... Radikal bir kararla, uzun yıllardır olmam öğretilen, beklenen değil, olmak istediğim yola girmeye karar verip, kestirme yollardan değil, kendi ana yolumdan ilerlemeye karar verdim.

Bu benim için bir adanma öyküsüdür....

2. Reenkarnasyon nedir? Bugün yaşayan her insan aslında daha önce de farklı zaman dilimlerinde yaşamış mı? Bu durumda dünyada toplam kaç farklı ruh var? Bugün yaşayan 6 milyar insan var ise, bundan 1000 yıl önce dünya nüfusu bundan çok daha az ise, o zaman ruhların bir bölümü bedenlenmiyor mu yoksa yeni ruhlar mı geliyor dünyaya?

Bu konuda pek çok benzer görüş var, pek çok görüş ayrılığı da... kimi "var", kimi "yok", kimi "pek emin değilim ama neden olmasın" diyor....

Ben de konuya kendimce cevap vermek istiyorum. Bu dünyada bizler ruhu olan bedenler değiliz, bedeni olan ruhlarız. Benim inanışıma göre; ruh, sonsuz bir yolda yürüyen ve varlığını anlamaya, özünü bulmaya çalışan bir yolcudur. Bedense, onun bu yol üzerinde konakladığı hanlardır. Dolayısıyla, bizler ruh varlığımızla, yol boyunca değişik bedenlerde deneyimler yaşıyoruz. Farklı görüntüler, farklı düşünceler, farklı varoluşlarla kendi gerçekliğimizi anlamaya çabalıyoruz. 

Başka bir açıdan soruna cevap verecek olursam; evet bence defalarca bedenleniyoruz; zira tekâmül dediğimiz, kendi özünü arama olgusudur, sonsuzdur ve bunun tek bir yaşamda tamamlanması imkânsızdır. Bu minvalde olay, bu dünyadaki nüfus sayısından öte kaotik bir olgu, zamanı gelen varlık gelir, gider, gelir, gider... şu an sürdürmekte olduğumuz yaşam buz dağının görünen yüzü diyebiliriz.

Rakam olgusu, bu konuyu açıklayamayacak kadar kısıtlı kalıyor, tıpkı ömür dediğimiz şeyin, nam-ı diğer zaman, bir yanılsama olması gibi... Şu an bilimde gelinen nokta da bir önceki önermemi doğrular nitelikte malum.

Bir ekleme, minik bir pencere açmak diyebiliriz, yaparak cevabımı sonlandırmak istiyorum. Ruh olgusunu sadece insana özgü bir kavram olarak düşünmemek de doğru olur. Bu dünyadaki her varlık da birer ruh; kediler, köpekler, arılar, bitkiler vs... Bir dahakine hangi bedene girerler kim bilir? Dolayısıyla böyle bir sayıyı insan nüfusuyla orantılayarak yorumlamamız pek doğru olmaz kanısındayım.

3. Geçmiş yaşam çalışmaları ne sağlıyor insanlara? Çalışmalarında nasıl bir bakış açısıyla ilerliyorsun?

Bir önceki soruda da cevaplamaya çalıştığım gibi, ruhun yolculuğu sonsuz ve her yaşamda yeni bir bilgi biriktiriyor, özüne dair farklı konular öğreniyor. Bizleri birer öğrenci olarak kabul edecek olursak; dünya okulunda değişik sınavlara giriyoruz, kimini geçip o dersi atlıyoruz, kimini geçemeyip başka bir zamana aktarıyoruz ve bu bilgi farklı bedenlere enkarne olsak bile saklanıyor. Bu çalışmalarda da, bu yaşamda karşılaşılan pek çok sorun, tekrarlayan patternlerin çözümü için kök sebeplere, kök yaşamlara kadar inerek, derin bir araştırma sürecinde irdeleme yapılarak, taşınmış enerjinin gün yüzüne çıkarılması, bireyin farkındalığının yükseltilmesi ve ruhsal gücünü geri kazanması hedefleniyor.

Bu çalışmayı ben dedektifliğe benzetiyorum, şöyle ki: çözülmesi gereken bir gizem var ve dedektif elindeki her tür veriyi, ipucunu, tanıkları kullanarak taa ki sonuca ulaşana kadar, gerekirse iğneyle kuyu kazarak durumu aydınlatıyor. 

Tabii ben bunları anlatırken, enkarnasyon olayına şüpheyle bakanlarda, teknikle ilgili soru işaretleri yaratmış olabilirim. Buna da danışanlarıma her zaman söylediğim cümleyle cevap vereyim: "Ben diyeyim geçmiş yaşam, siz diyin çocukken seyredip etkilendiğiniz film, ya da okuyup aklınızda kalan bir öykü; bizim için hiç fark etmez. Sonuçta gerçek ya da sizin hayal ürününüz, önemli olan sizde olan bu kodun bir virüs misali yaşamınızı etkileyecek şekilde çalışması..." Bir mühendis olarak benzetecek olursam; bizim yaptığımız çalışmalar, virüsü/virüsleri tespit edip, kaynağına inip, kişide hangi yaşamsal programı nasıl ve neden etkilediğini tespit etmeyi ve sistemden temizlemeyi hedeflemektedir. Böylece bilgisayarın performansı düzelebilir. Kişi, yükselen farkındalığı ve yeni kararlarıyla, daha üst bir enerji düzeyinden ruhsal ve fiziksel olarak gücünü tekrar ele alma, yaşamını şekillendirme şansına sahip olur.

4. Ve klasik son sorumuz. Eklemek istediğin herhangi bir şey için bu soru senin. Kendin sor kendin yanıtla bir yerde.

O zaman sorayım madem "Burcu, bir tek geçmiş yaşam çalışması mı yapıyorsun?" 

Cevabını da vereyim :) 

Hayır..  pek çok yöntem kullanıyorum açıkçası. Ben insanın, ruhu, bedeni, zihni, duygularıyla bir bütün olduğu gerçeğinden yola çıkarak, herhangi bir durumla ilgili çözümleri bütünsel bir yaklaşımla, olası tüm yönlerden araştırıyorum ve danışanıma destek olmayı hedefliyorum.

Danışanlarım için bir yol arkadaşıyım. Onlarla kimi zaman Pandora'nın kutusunu açıp içindekileri döküyor, kimi zaman içinde kayboldukları labirentin çıkışını buluyor, kimi zaman fiziksel olarak daha sağlıklı olmaları için eterik (Eterik: Burcu'nun web sayfasında bu kelime ve konu ilgili başka bilgilere de ulaşabilirsiniz) bedende enerji çalışmaları yapıyor, kimi zaman kafa karışıklıklarını netleştiriyor, kimi zaman da mucizelerine doğru birlikte koşuyoruz.

Hal böyle olunca da çalışmalar da kişiye özel oluyor, zira hepimiz eşsiz mücevherleriz; yaşadıklarımıza verdiğimiz reaksiyonlar, bunlardan çıkardığımız sonuçlar, aldığımız dersler bize özel, önemli olan neyi hangi amaçla yaşadığımızı yüksek bir bilinç düzeyinde anlamak, varlığımıza hizmet edecek olan kararları ve bunların enerjilerini yaşamımızda uygulayabilmek, bize hizmet etmeyecek olanları serbest bırakma iradesini kazanabilmektir.

Bu güzel röportaj için sana çok teşekkür ederim Sevgili Özgür. Bu konuların ucu bucağı yok, anlat anlat bitmiyor. Bu konularla ve çalışmalarımla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler www.burcubabac.com sitemdeki iletişim bilgilerimden bana ulaşabilirler. 

Farkındalıkla ve mucizelerle dolu bir yaşam diliyorum...

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön

Mangal

Bir keebapçı düşünün. Siparişinizi verdikten sonra size sormadan küçük atışmalıklar getirsin sıcacık balon lavaş ile birlikte. Siz yavaş yavaş onlarla açlığınızı bastırıken siparişiniz en leziz haliyle hazırlansın. Keyifli yemeğinizin ardından şöye demli çay olsa diye düşünürken semaverinizi getirip 2-3 dakika kadar bekleyip içebilirsiniz desin. Siz şaşkınlıkla etrafınıza bakıp çayınızı yudumlarken bir yandan da şimdi bunlar kuver müver diye hesaba eklenecektir zaten, bedava ne var ki dünyada endişesini taşıyıp gene de hesap deseniz ve gelen hesapta siparişini vermediğiniz hiç bir şey olmasa....Ne semaver, ne gelen atıştırmalıklar ne küver. İşte böyle bir yer var artık. Mangal . Hem de 24 saat açık. Nerede mi? Bestekar sokak No:78 Kavaklıdere Ankara adresinde. Orası neresi diyenler için hatırlatayım. Bestekar sokak (hani Tunalı Hilmi caddesi ile Tunus Caddesi arasında kalan yeni bir sürü barın açıldığı sokak) üzerindeki Kebap 49'u veya Şençam Köftecisi'ni bilirsiniz. Onların