Ana içeriğe atla

Medya - 2 | Radyo

Bir otobüs firmasının sloganı vardı, sektörde ne kadar eski olduklarını anlatmak için kullandıkları: "Önce Kâmil Koç vardı" diye. O slogandan esinlenerek başlayayım, önce radyo vardı.

Marconi'den ya da Tesla'dan bahsetmeyeceğim. Radyo teknolojisinin tarihçesini anlatan bir çok kaynak var online dünyada. Ben ülkemizdeki garip durumu, daha önce konuyla ilgili yazdıklarıma da atıflar yaparak işlemeye çalışacağım. Bir de elbette, geçen hafta, medya dizisinin ilk yazısında belirttiğim üçlemeyi açıklayacağım bilgim dahilinde; üretim / dağıtım ve tüketim. 

Ülkemizdeki garip durum dediğim ve ilerleyen satırlarda okuduğunuzda size de garip geleceğinden neredeyse emin olduğum konu, dağıtım başlığıyla ilgili. Sıralamayı bozmayalım dilerseniz, üretim ile başlayalım:

Radyo'da üretim:

Radyoda dinlediğiniz programları en temelde ikiye ayırmak mümkün. Aslına bakarsanız, aynı ayrımı televizyon içerikleri için de yapabiliriz, canlı ve bant kayıt. İsimleri, ne olduklarını yeterince açıklasa bile canlı yayınlar, sizlerin dinlediği anda üretilen içeriklerden oluşan yayınları, bant kayıt ise önceki bir tarihte hazırlanan ve sonra yayınlanmak üzere bir ortamda saklanan ses dosyalarından oluşan yayınları belirtmek için kullanılır. 

Klasik bir radyo stüdyosunda bulunan cihazları sıralarsak:

  • Sesi elektrik sinyaline çeviren mikrofonlar,
  • Elektrik sinyalini sese çeviren hoparlörler,
  • Kulaklıklar,
  • Stüdyodaki cihazların birbiri arasındaki ses alış verişini gerçekleştirebilmelerini sağlamak için santral görevini üstlenen matris, 
  • Farklı kaynaklardan gelen sesleri birleştiren, bu sesler üzerinde ayarlamalar yapan ve sesleri farklı çıkışlara yönlendiren ses mikseri,
  • Seste değişiklikler yapmak için kullanılan prosesörleer,
  • Şarkıları çalmak için kullanılan cihaz: ki bu artık bir çok radyoda bilgisayar haline geldi. Eskiden kaset çalar, plak, CD çalar da kullanılıyordu,
  • Kayıt cihazı,
  • Dış dünyadan katılımcı almak için kullanılan telefon sistemi, ki adına Hibrit deniliyor.
Gene klasik bir radyo stüdyosunda çalışan görevlileri ve görevlerini de sıralayalım:

  • Sunucu: ne iş yaptığını anlatmaya pek gerek yok sanırım. Programı sunan kişi. Kimi programlarda ses mikserini de sunucu kullanıyor, hatta programın yapımcılığı da aynı kişinin sorumluluğunda. 
  • Yapımcı: radyo programında işlenecek konuları belirleyip, çalınacak şarkıdan şarkılar arasındaki konuşmaların metninin hazırlanmasına, programa alınacak konukların seçilmesine, sponsor ile ilişkilere, kısacası programın neredeyse tüm süreçlerini planlayan kişi.
  • Yönetmen: program sırasında önceden belli olan akışın planlandığı gibi yapıldığını gözeten, sunucu, teknik ekip ve rejideki tüm koordinasyondan sorumlu kişi. Yönetmen, yapımcı ve sunucu aynı kişi de olabilir; ancak farklı kişilerin bu sorumlulukları üstlenmesi, çoğunlukla daha iyi programların yapılmasını sağlar.
  • Teknik yönetmen: stüdyonun teknik işleyişinden sorumlu kişi. Stüdyo içindeki ekipmanların doğru çalışmasından, olası arızalarda yayının aksamasını engelleyecek önlemlerin alınmasına kadar tüm teknik süreçlerin sorumlusu. Bu görevlerinin yanı sıra çoğu kez rejideki cihazların bir ya da bir kaçının işletmesini de yapar.
  • Tonmaister: seslerin frekans ayarlamalarını yapan, çok iyi müzik kulağına sahip, mikseri kullanan kişilerdir. Günümüzde ses mühendisi terimi de kullanılıyor. Aslında tam olarak aynı şeyi ifade etmiyor bana göre. 
  • Stüdyo şefi: her radyo istasyonunda olmayan bir pozisyon. Gelen konukların stüdyoya giriş çıkışını, stüdyonun genel düzenini sağlayan kişi.
  • Yönetmen yardımcıları: konukların telefon bağlantılarının yapılmasından program öncesi, program sırasında ve program sonrasında yönetmenin ihtiyaç duyacağı her türlü konuda destek veren kişiler. 
Yukarıdaki personel listesini görüp 
"Bizim radyoda bu anlatılanların hiç birisi yok. Programı hazırlayan benim, yönetmen - teknik yönetmen - tonmaister, görmedim bugüne kadar. Her işi yapan Kemal Abi var teknikte ama arıza olmadıkça onu görmeyiz zaten stüdyoda. Mikseri de ben kullanıyorum, telefonları da ben bağlıyorum, şarkı listesini hazırlamak zaten benim asıl olayım, sesim bir yerde benim sermayem. Ben radyo programcısı ve sunucusu olduğumu düşünüyordum oysa bir çok işi ben yapıyormuşum" 
diyebilirsiniz. Aşağıdaki paragrafta radyoların en büyük gider kalemleri arasında personel maaşları olduğunu gördüğünüzde, muhtemelen neden tüm işleri yaptığınız daha anlaşılır olacaktır.
Radyoların işletme masrafları; personel maaşları, çalınan şarkıların telif ödemeleri, iletim giderleri ve prodüksiyon giderleri şeklinde sıralanabilir. Bu kadar gider kalemine karşılık aslında tek gelir kaynağı reklâmlardır. Yurt dışında kilise radyoları gibi doğrudan fonlarla yayınını sürdüren radyolar da var. Kamu yayıncılığı radyoları ise kamu tarafından fonlanır. Doğrudan fonlanan radyoların kimi hiç reklâm yayınlamazken kimi fonlarının yanı sıra reklâm geliri de alır. Ticari radyoların gelir kalemi ise  neredeyse sadece reklâmla sınırlıdır. Bazı radyoların eşantiyon satışları, program kayıtlarının CD olarak satılması, konser/parti organizasyonu gibi ek gelir elde etme yöntemleri de olsa bile bu gelirleri reklâm gelirleri ile kıyaslamak pek mümkün değildir. 
Ülkemizden örnek vermek gerekirse Polis Radyosu, Meteorolojinin Sesi, üniversitelerin radyoları ve elbette Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nun radyoları doğrudan fonlanan radyolardır. 
Radyo'da dağıtım:
Radyo yayınları bir merkezde hazırlandıktan sonra, farklı alıcı tiplerine göre farklı ortamlarda yayınlanır. Yayın ortamına göre sınıflandırırsak;
  • Karasal vericilerle,
  • Uydu üzerinden,
  • İnternet üzerinden,
FM, AM, DAB/DAB+, DRM, DMB, DVB-T2 üzerinden radyo, 5G şebekesinden radyo... bunların tümü karasal vericilerle yapılan radyo yayıncılığının türleridir.
Ülkemizde en yaygın kullanılan radyo yayını VHF 2 bandında (88.0 MHz - 108 MHz) yapılan Frekans Modülasyonu FM yayınlarıdır. Kabul edilebilir bir ses kalitesinde, girişimsiz (başka kanalların karışmadığı), sorunsuz bir FM yayıncılığı için bu 20 MHz'lik bantta 100 radyo kanalının yayınlanabileceği söylenir. İstanbul'da, RTÜK'te yer alan bilgilere göre, FM bandında 99 adet radyo istasyonu bulunmaktadır. 
Karasal vericilerin kullanıldığı analog yayınlara bir başka örnek, ülkemizde de hâlâ kullanılmakta olan Genlik Modülasyonu AM yayınlarıdır. Dalga boyuna göre uzun, orta ve kısa dalga olarak adlandırılır. Her birinde sinyallerin atmosferde yayılması farklılık gösterir. Özellikle kısa dalga radyo yayıncılığı sayesinde çok uzun mesafelere yayın iletmek olanaklıdır. FM ile kıyaslandığında ses kalitesi düşük olduğu için AM üzerindeki radyoların çoğu konuşma üzerine, haber ağırlıklıdır.  
Sayısal karasal radyo yayını standartlarına geçmeden kısaca radyo veri sisteminden de bahsedeyim. İngilizce ifadenin baş harfleri ile RDS, FM bandındaki yayınların üzerine bindirilen, uygun alıcı tarafından çözüldüğünde, gene alıcıdan alıcıya değişiklikler gösteren ekranlarda yayınlanabilen bilgileri taşıyan sistemi tanımlar. 2011 yılında bir yazımı RDS'ye ayırmıştım. Orada yazdıklarımı burada tekrar etmek istemedim. RDS kullanılarak trafik bilgisini göndermek ya da acil durum uyarı sistemini RDS üzerinde çalıştırmak da olanaklı. Özellikle acil durum uyarı sistemi için FM radyo şebekesini kullanmak neredeyse tek çare. Bildiğiniz gibi felaketlerde ilk çöken şebeke GSM oluyor. Tek noktadan çok noktaya iletilen ve kullanıcı sayısının çokluğundan etkilenmeyen FM yayınları, geniş halk kitlelerini bilgilendirmek için en uygun yöntem.
Ülkemizdeki garip durum dediğim ise karasal ortamda yayın yapan ve kamusal kıt kaynak olan frekansı kullanan radyo ve televizyonların bu kıt kaynağa sahip olabilmek için düzenlenmiş ve tamamlanmış bir ihale yapılamamış olması. Bu gariplik ile ilgili de çok sayıda yazı yayınladım farklı zamanlarda blogumda. Gecekondu benzetmesinin patentini almadım gerçi ama sanırım literatürde ilk kullanan benim. Bugün yayın yapmakta olan FM radyolar, tapu tahsis belgeli gecekondular gibi. Hazine arazisini, ya da kamusal kıt kaynak olan frekansı, ihalesiz şekilde kullanıyor. Elbette bir kira, kullanım bedeli ödüyor ancak ihale yapıl(a)madığı için, diyelim Power FM radyosunu tüm ülkede 100 MHz'de dinleyemiyoruz. Oysa merkezi planlama ve ihale yapılmış olsa ulusal, bölgesel ve yerel lisanslar hazırlansa muhtemelen bu kadar çok sayıda radyo istasyonu da olmayacak, reklâm pastası bu kadar küçük dilimlere ayrılmayacak, radyo istasyonları kendi işlerini yaparak para kazanan işletmeler haline gelecekler ve çalıştırdıkları personellere de hak ettikleri ücretleri ödeyecekler, belki telif ücretleri artacak ve sanatçılar daha rahat yaşamaya başlayacak ekonomik anlamda... 
Yani neler neler olabilir aslında. 
Medya dizisinin sonunda, genel değerlendirmede konuyu yeniden ele almak üzere burada ara verip gelelim uydu radyoya. 
İşin doğrusu Amerika Birleşik Devletleri, Kanada gibi toprakları büyük, yayılmış ülkelerde karasal vericilerle alanı kapsamak yerine ya da onunla birlikte uydu frekansını kullanarak yapılan bir yayın. En önemli fark, FM'e göre oldukça maliyetli olan bu yayının abonelikle dinlenebilmesi. Parayı verip abone olursanız ve uygun alıcınız varsa, yüksek ses kalitesi ile ülke sathında radyo yayınlarına erişebilirsiniz. Farklı operatörler ve farklı abonelik modelleri de var. Kimisinde arada reklâm dinlemeniz gerekiyor, bu sayede ödediğiniz abonelik ücreti düşüyor. Bizde böyle bir yayın yok. Uydu yayınlarının alt bandında radyo yayınları iletiliyor ancak uydu radyo denilerek kastedilen bizdeki yayınlar değil. 
Gelelim sayısal karasal radyo yayınlarına. HD Radyo, DRM+, DMB gibi farklı standartlar ile de sayısal karasal radyo yayını yapılabiliyor olsa da burada DAB+ ve 5G Broadcast'ten bahsedeceğim sadece. Senelerce bu süreçleri takip ettiğim için her biriyle ilgili yayınladığım yazılarıma buradan erişebilirsiniz. Tarihlerinin eskiliğine takılmayın lütfen, 5G dışındakiler geçerliliğini koruyor. 
DAB ile başlayan yolculuk (Digital Audio Broadcast) DAB+ ile sürüyor. FM yayınlarının maliyetli (vericilerin tükettiği elektrik enerjisi anlamında), verimsiz (tek frekanstan tek kanal yayınlanabiliyor anlamında) ve düşük ses kaliteli (stereo yayın aslında bir çok dinleyici için yeterli) olduğu bu yüzden DAB+'a geçilmesinin gerektiği söylenedurdu. Ancak Norveç ve İsviçre dışında hiçbir Avrupa ülkesi FM yayınlarını sonlandırmadı. Çünkü tüm promosyonlara, kampanyalara karşın hâlâ Avrupa'da DAB+ alıcı fiyatı FM alıcısı fiyatı seviyesine gerilemedi. FM ile tatmin edici bir ses alan dinleyici klasikten vazgeçmedi. Ülkelerin kimisinde hem DAB hem DAB+ hem FM şebekeleri çalışmaya devam ediyor. Enerji tasarrufu, çevreci denilen DAB ve DAB+, tam aksine ek enerji sarfiyatlarına yol açtı. DAB+'ın arkasında çok güçlü bir lobi var. Buna karşın gene de FM şebekesini kapatan komşusu Norveç'e karşın İsveç'i ikna edemedi. İsveç, DAB+ yayınlarını sürdürmekle birlikte bu alanda daha fazla yatırım yapmayacağını ilân etti. Keza, neredeyse tüm ülkeyi kapsayan DAB+ şebekesine karşın Birleşik Krallık (United Kingdom:UK) FM şebekesini sonlandırma tarihlerini ötelemeye devam ediyor. Blogumda sayısal radyonun iki önemli standardının geliştirilmesi için kurulan birliklerin başkanları ile yaptığım söyleşiler var. 
DRM konsorsiyumu başkanı Sn. Ruxandra Obreja söyleşisini buradan; WorldDAB, ki 2015'te adı WorldDMB'ydi, başkanı Sn. Patrick Hannon söyleyişini ise buradan okuyabilirsiniz. 
Her iki başkan ile IBC fuarlarında karşılaştıkça sohbet etmeye devam ediyoruz. Bence sayısal karasal radyonun neden "tutmadığını" anlayabilmek için, LinkedIn sayesinde tanıştığım Sn. Attila Ladayni ile söyleşiyi okumanızı öneririm. 
5G şebekelerinde tek noktadan çok noktaya yayın mantığında iletilecek radyo ve TV kanalları için mantıklı bir seçenek olarak görülüyor. Zaten kurulacak 5G şebekesini "broadcast" özellikleri de içerecek şekilde standartlaştırmaya yönelik çok çalışma var. Avrupa Yayın Birliği öncülüğünde Avrupa'nın önde gelen ülkelerinin yayıncıları çeşitli denemeler yapıyor ve başarılı sonuçlar aldıklarını duyuruyor.
Radyo yayınlarının dağıtımı için kullanılan son yöntem / ortam online dünya. Akış olarak çevirebiliriz belki dilimize, stream kelimesini. Bir sunucudan yapılan ve çoğunlukla araya giren reklâmlarla dinlediğimiz, kimi zaman FM bandındaki yayının aynısı, kimi zaman ise sadece internete özel yapılan radyo yayınları. Ülkemizde bu tür yayınlar da RTÜK düzenlemesi ve denetlemesine tabi. 
Radyo'da tüketim:
Bu ara başlığın adını çok sevmedim aslında. Belki alıcılar desem daha iyi olurdu. Ancak bu durumda eski yazılarda da aynı düzeltmeyi yapmak gerekecek ki benim gibi üşengeç birisinin yapacağı iş değil.
Radyo alıcıları, hepinizin bildiği gibi, bir çok evin baş köşesini süsleyen sevimli tasarımlara sahip cihazlardı. Oldukça basit, meslek lisesi düzeyinde elektronik bilgisi ile tasarlanabilecek bir mantığa sahip olan bu cihazların bir başka özelliği de ucuz olmaları ve az pil tüketmeleri. Bu sayede taşınabilir, batarya ile çalışabilir ve deprem gibi durumlarda göçük altında bile iş görebilir cihazlar. 
Elbette teknolojinin gelişimi ile birlikte ekranlı modeller piyasaya çıktı. RDS verilerini ekranlarında gösteren bu modellerin fiyatları diğerlerine göre daha yüksek olsa da gene de DAB/DAB+ alıcıları kadar pahalı değiller. Acil Durum Uyarı Sistemi alıcısı da aslında özelleştirilmiş çift tuner'li (alıcılı) bir RDS'li FM radyo alıcısı. 
DAB/DAB+ alıcıları da farklı modellerde piyasaya sürüldü. Avrupa'da satılan yeni otomobillerin büyük çoğunluğunda DAB+ alıcısı standart olarak sunuluyor. Ekranlı modeller, ekransız olanlara göre daha yüksek fiyatlı. Ayrıca müzik sistemleri içerisinde de radyo alıcıları yer alıyor. 
Son olarak, elbette cep telefonlarındaki radyo alıcılarından bahsetmek gerekiyor. Ülkemizde TRT Bandrolü sebebiyle bir dönem, üzerinde radyo tuner'i olan modellerin radyo alma özelliği yazılım ile kapatılarak piyasaya sunuldu. Hatta aynı marka modelin hem radyosu çalışan hem de köreltilmiş telefonları piyasada satılıyordu bir ara. 
Sonuç olarak geçtiğimiz aylarda bir blog yazımda belirttiğim gibi radyo, kamu güvenliği açısından bile sürdürülmesi zorunlu olan bir yayıncılıktır. Spotify, YouTube Müzik, Deezer gibi uygulamalar üzerinden şarkı dinlemeyi sürdürebilirsiniz. Ancak bunların hiç birisi "bedava" değil. Yayınlara erişmek için internet bağlantısına sahip olmanız gerektiğini de unutmayın. Radyo ise, uydu radyolarını saymazsak,  tamamen ücretsiz olarak dinleyebileceğiniz içerikler sunar, hem de son derece ucuza satın alabileceğiniz basit bir FM alıcısı ile. 
Yazıda gördüğünüz eksiklikleri, hataları, farklı şekillerde ifade edilse daha iyi olurdu dediklerinizi lütfen yorum olarak yazın. Sizlerin de katkılarıyla gelişecek bir yazı olmasını diliyorum.

Yorumlar

  1. Kaleminize, Özgür Bey, özellikle radyonun stratejik önemine değinmeniz oldukça kıymetli. Önümüzdeki yazılarda uydu radyosu (Sirius XM) ile ilgili bir yazı da görmek ister sevgili okuyucular diye düşünüyorum. Selamlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Mustafa Hocam,
      Uydu radyo ilginç bir konu. Türkiye'de henüz böyle bir hizmet yok. Kasım ayından sonra konuyu daha ayrıntılı inceleyen bir yazı hazırlamaya çalışacağım.
      Selamlar saygılar

      Sil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Hacettepe, Sarı Kadın sokak

Kalenin alt taraflarından başlayıp şimdi Hacettepe Hastanesi'nin yapıldığı Hacettepe mahallesi, Ankara'nın en eski yerleşim yerlerindendir sanırım. Yıllar boyu kaderine terk edilmiş bir bölge. İstiklal Marşı'nın yazarı olan Mehmet Akif Ersoy'un yaşadığı Taceddin Sultan Camii aynı bölgede yer alıyor. Bugünlerde hummalı bir çalışma var. Evler elden geçiriliyor, boyanıyor, onarılıyor. Dış görüntüleri değişiyor. Değişim evlerin içine de yansıyor mu bilmiyorum. Ersoy'un yaşadığı cami de onarılanlar arasında. Caminin önündeki bölgeye güzel bir park yapılmış.  Sarı Kadın sokağı, bölgedeki sokaklardan bir tanesi. Sarı Kadın sokağı gibi onlarcası var. Büyük Doğumevi'nin (Zekai Tahir Budak Hastanesi) olduğu tarafta yapılıyor bahsettiğim düzenlemeler. Oysa caddenin karşı tarafında (yani Cebeci Ortaokulu'nun olduğu taraf/Kale tarafı) benzer özelliklere sahip evlerin olduğu başka sokaklar da var. Avrupa'nın her kentinde korunmuş, kimilerinde savaş sonrası aslı...

Zemberek Kuşu'nun Güncesi / Haruki Murakami

Zemberek Kuşu'nun Güncesi 2019 senesinin sonuna doğru yaklaşırken keşfettiğim bir yazar, Haruki Murakami. Aslında seneler önce 1Q84 adlı romanını okuduğum Japon yazarı yeniden okumaya başlamamı, koşmaya başlamam sağladı. Koşmasaydım Yazamazdım adıyla Türkçe'de yayınlanan kitabı ile başladı, son aylara damgasını vuran Murakami tutkusu.  Zemberek Kuşu'nun Güncesi, yeni dönem Murakami okumalarımın ilk romanı. Kütüphaneden ödünç aldığım romanın Doğan Kitap'tan çıkan Mayıs 2017 tarihli 11. baskısı. Türkçe'ye Fransızca'dan Nihal Önol çevirmiş. 740 sayfalık uzun roman, baskıda kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, tahmin edildiği kadar kalın ve ağır değil. Roman ile ilgili notlarıma geçmeden bir ilginç tartışmayı bilgilerinize sunmak isterim. Roman, Japonya'da üç ayrı kitap olarak yayınlanmış. İlk iki kitap aynı tarihte, üçüncü kitap ise bir sene sonra. Romanın İngilizce çevirisi, Japonca orijinaline kıyasla 60 sayfa kadar daha kısaymış. Kimi bölümlerin...

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Amerika'da Türk Olmak

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), ikinci kanalında sessiz sedasız devam etmekte olan bir belgeselin ismi "Amerika'da Türk Olmak". Sayın Z. Tülin SERTÖZ tarafından hazırlanmış 13 bölümlük bir seri. TRT'nin hazırladığı programların hepsi gibi bu da oldukça fazla emek harcanarak üretilmiş. Doğrusu harcanan emeğe değmiş. Amerika'da Türk olmak konusunu her yönüyle ve tüm ülkeyi içine alacak şekilde incelemiş değerli yapımcı. Montaj, müziklerin seçimi, kameranın, ışığın kullanılışı harika. Dün izlediğim bölümü beyin göçü ile ilgiliydi. Elektrik-elektronik yüksek mühendisi olarak çok yakından bildiğim bir konu bu ne yazık ki. Benim de bir çok dönem arkadaşımın dünyanın çeşitli yörelerine dağılmış durumda. Onları suçlamak da kolay değil. Ülkemizde teknoloji geliştiren firma sayısı fazla olmayınca bir mühendisi tatmin edecek işler bulmak çok zor oluyor. Bir tercih yapmak gerekiyor bu durumda, ya herşeye karşın ülkenin size harcadığı paranın karşılığını vermek için ül...

Altı Üstü Tasarım

İnternette Türkçe içeriğe fazla rastlanmıyor. Sayfalarda yer alan içeriğin bir kısmı, diğer sayfalardan alıntılardan oluşuyor. Yani 'orijinal' Türkçe içerik daha da az. Kaliteli, orijinal diye kıstasları çoğalttığınızda sayı daha da düşüyor. Altı Üstü Tasarım, yukarıdaki iki kıstasa da fazlasıyla uyuyor. Sayfanın mimarı Sn. Mehmet Doğan, Kanada'da (o soğuk memlekette nasıl yaşanır Akdeniz iklimine alışmış birisi hiç bilemesem bile :) yaşayan bilgi işlem merkezi yöneticiliği yapan bir ağabeyim. Kendisi ile tanışmam, tahmin edebileceğiniz üzere internet üzerinden tanışmam elbette, google'da ismimi aratırken oldu. Sayfama ( o zamanki blog'uma) bağlantı verdiğini görüp sevinmiştim. Bu sabah aynı aramayı yapınca sevgili Mehmet Abi'nin yazdığı bir kitap için hazırladığı Mehmet Doğan'ın kitabını henüz edinmedim. En kısa sürede (bugün) edinip, okuyup yorumlarımı siz değerli okuyucularımla paylaşacağım. Kitabın ismi "Teknoloji Kimin Umrunda". Kitap ile ilgi...

Yeni yayın teknolojileri

Yayıncılıkta yeni gelişmeler olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda Ankara ve İstanbul'da deneme yayınlarına başlanan DVB-T (Digital Video Broadcasting-Terresterial) Sayısal Karasal Yayın bunlardan birisi. İlk duyurusu sırasında bir takım yanlış anlaşmalara sebep olsa bile yavaş yavaş ne olduğu ve ne olmadığı anlaşılıyor. Takip edenlerin hatırlayacağı gibi sayısal uydu yayını sektöründe çalışan firmalar, çanak anten ve sayısal uydu alıcısı üretenler, ortak ilanlar vererek yeni başlayan DVB-T yayınlarının uydu yayınları ile ilgisi olmadığını, uydu yayıncılığının yerini alamayacağı açıkladılar. İşin teknolojisine fazlaca girmeden, olabildiğince sade açıklamaya çalışayım neler olup bittiğini. Öncelikle belirtmekte yarar var: DVB demek sayısal yayın demektir. DVB sonrası gelen harf yayının hangi ortamdan gönderildiğine göre değişir: DVB-S : En çok bilinen ve bir çoğumuzun kullandığı sayısal uydu yayınlarıdır (Satellite) DVB-C : Ülkemizde bir türlü uygulamaya geçememiş sayısal kablo ...

Eski bohçadan: Tiramisu tarifi

Eski sayfamı takip edenler hatırlayacaktır. Gezi foto ve yorumları, kültür sanat ve teknik bölümlerinin yanı sıra, aslında web sayfamın ilk bölümü, yemek tarifleriydi. Bu sayfalardaki tarifleri yavaş yavaş buraya kopyalıyorum. İlk tarif pek çoğumuzun severek yediği Tiramisu. Birden fazla şekilde yapılıyor olsa bile en kolay tariflerden birisi aşağıda... Malzemeler 500 ml Süt, 1 Adet Hazır Kek, 1 Adet Çikolata, 1 Kaşık Granül Kahve (neskafe), 1 Paket Labne Peyniri, 4 Yemek Kaşığı Un, Kakao, 4 Yemek Kaşığı Şeker, 1 Adet Yumurta Yapılışı Hazır keki tüm marketlerde bulabilirsiniz. İki parçaya ayrılmış olarak satılıyor. Öncelikle keki ıslatmamız gerekiyor. Bunun için bir su bardağına 1/3'ü süt, 2/3 su koyuyoruz. Bu karışımı ocakta ısıtırken içerisine 1-2 parça çikolata ve 1 yemek kaşığı granül kahve (neskafe olarak da bilinir) eklenir. Çikolata eriyince karışımı keki ıslatmakta kullanıyoruz. İsterseniz bu karışıma kanyak da ekleyebilirsiniz. Şimdi sosu hazırlayalım. Yarım litre sütün iç...

Ankara - trafik - tramvay

Turan Güneş Bulvarı, Yıldız'dan başlayıp Konya yoluna kadar uzanan uzun bir bulvar. Bu bulvarın asfaltıyla ilgili yaz sonu gibi başlatılan çalışmalar bu sabah tüm trafiğin tıkanmasıyla neticelenmeye yüz tuttu. İnsanları değil araçları taşımaya yönelik tasarlanan yolları, bir türlü bitirilemeyen raylı sistemleri, gittikçe yok edilen kaldırımları ile başkentimiz iyice yaşanır (!) hale geliyor . Bu güne kadar gittiğim tüm Avrupa kentlerinde gördüğüm tramvay, neden Ankara ulaşımında düşünülmez? Bu soruyu hep soruyorum kendime. Bu güne kadar doyurucu bir yanıt bulamadım. Bilenler varsa paylaşsalar, öğrenmiş olurum...

Eymir Gölü rehberi

Google haritasında Eymir Eymir Gölü rehberi yazayım diyordum. Kısmet bugünlereymiş. Öncelikle bu yazının henüz tamamlanmadığını belirteyim. Göl çevresindeki mekânlar için ayrı yazılar hazırlıyorum. Onlar tamamlandıkça, bu yazı içerisinden bağlantılarla ulaşabileceksiniz. Wikipedya'nın, ülkemizden de erişebileceğiniz bağlantısındaki bilgilere göre 4,2 km uzunluğa, 0,25 km genişliğe sahip gölün en derin yeri 5,5-6 metre. Yüzölçümü  1,09 kilometrekare olan g ölün kıyı uzunluğu ise 9 km. Gene aynı kaynaktaki bilgilere göre Eymir, kaynağını Mogan gölünden alıyor. İki göl arasında su geçişine izin veren ve kapakları bulunan bir kanal var. Eymir, Mogan'dan kot olarak düşük. Bu yüzden akış, Mogan'dan Eymir'e doğru oluyor. Eymir'in fazla suyu ise, TRT tarafında dereleri besliyor.  Eymir, 1956 yılında kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne tahsis edilmiş 45 kilometrekarelik arazinin içerisinde yer alıyor. Göl çevresi ve bu 45 kilometrekarelik arazinin bir bö...