Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Otomatik vites kullanma keyfi

18 yıldır ehliyetli olarak otomobil kullanıyorum. Yakın zamana kadar hep düz vites araba kullanmıştım. Otomatik vites hem çok arıza yapar, hem fazla yakar diye düşünürdüm. Düz vites arabalara göre daha fazla yaktığını deneyerek görüyorum. Eski arabamızın neredeyse iki katı kadar yakıyor. Özellikle şehir içi trafiğindeki sürüş konforunu düşününce, varsın yaksın diyorum. Eski arabayla yakıtı arasındaki 1/2'ye yakın oranının nedenini merak edenler için belirteyim: eski aracımız 1,2 Lt motor hacmine sahipti, bu araç ise 1,6 lt'lik bir motora sahip. Şehir içinde 100 km'de 8 lt kadar yakıyor otomatik araç. Eskisi ise 5 lt civarında yakıyordu. Otomatik vitese karşı ön yargılı olanlar için deneyimlerimi paylaşmak istedim...

Santiago, Şili

Yol notları ile başlayan yazı dizim :) Santiago'da tuttuğum kısa notlarla nihayete eriyor. Yazının sonuna picasa'daki sayfamda yer alan fotografların bir kısmını ekledim. Fark ettim ki picasadaki fotograflara pek bakan olmuyor. 9 Ekim 2008, saat:04.30 Santiago, otel Dün sabah Şili'ye ulaştık. Uçaktan inmeye yakın Şili'de oturumu olmayanlara doldurmaları için 2 form verdiler. Şili'ye yaş ve kuru meyve, toprak, topraklı bitki, tohum, hayvan sokmak yasakmış. Ankara'dan taşıdğımız (yolda yenir düşüncesi ile) elmalarımızı ve bir kaç kuru meyvamızı atmak zorunda kaldık. Sanırım hastalıktan, ürünlerinin genetik özelliklerinin bozulmasından endişe ediliyorlar. Sorunsuz pasaport kontrolünün ardından, sisli ve soğuk Santiago sabahına merhaba dedik. 100 USD karşılığı 56500 Şili pezosu alarak ilk para bozdurma işlemini gerçekleştirmiş olduk.

Ziyaretçi sayısı, Göksu Restaurant, şaşkınlık

700'e yakın sayıda yazı bulunan bir blogum var. Bu ara neredeyse her gün yeni bir yazıyla sayı artmaya devam ediyor. Bu 700'e yakın yazının içerisinde sadece 4 tanesi Göksu Restaurant ile ilgili. Bu gün sayfaya erişim istatistiklerine göz attım. Geçen yıl bir yazımda farkettiğim durum devam ediyor. Anahtar kelimeye ile arama sonucu sayfaya ulaşanların %65'i Göksu'yu aratanlar :)

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago Yolculuğu Notları - 3 ve son

Yolculuk 1+ 3 + 14 saat sürünce notlarını yayınlamak üç güne yayıldı. Bu gün sonunda Santiago'ya ulaşıyoruz. Diğer gezilerim aksine, Santiago'da fazla not tutmamışım. Seyahatin kısalığından mıdır günlerin yoğunluğundan mı hatırlamıyorum. Gene de iki sayfalık kısa notlarım var. Onları bir ara bloga aktaracağım... 8 Ekim 2008, saat 06.50 Ant Dağlarının üzeri Bilgilendirme ekranına göre tamıtamına 34 dakika sonra Santiago'ya inmiş olacağız. 801 km/saat hızla 11582 metre yükseklikte uçuşumuza devam ediyoruz. Buranın saatiyle 07'ye yaklaşırken Ankara öğleden sonra ikiyi (14) yaşıyor. Az önce kahvaltımızı yaptık. Sanırım tavuk ve dana jambonun yanında 2 parça peynir, 2 küçük baget ekmeği, 1 yoğurt, meyva salatası, yağ ve reçelden oluşan yiyeceklerin yanında meyva suyu ve kahve-çay sunuluyordu. Paris'ten bu yana 7064 mil olmuş bu arada. Penceren bakınca etkileyici Ant Dağları manzarası var. Umarım çektiğim  fotograflar manzarayı hakkıyla yansıtır.

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago Yolculuğu Notları - 2

Dün yayınlamaya başladığım 2008 tarihli notların bugün sıra ikincisinde. Bu kez Paris - Santiago arasındaki 14 saat süren uçak yolculuğu sırasında tuttuğum notlar var. Notları tutarken bir gün bloguma taşırım diye düşünerek, olabildiğince bilgilendirici şekilde  olmalarına dikkat etmiştim. Umarım birilerinin işine yarar. 7 Ekim 2008 saat:23 / Paris Bu kez Paris saatiyle 23. Bizim saatimizle 24. Santiago'ya gideceğimiz Boeing 777-200 uçağına bindik. Paris Charles de Gaulle Havaalanı oldukça büyük terminal binasına (binalarına demek daha doğru belki de) sahip. 2E terminaline geldi İstanbul'dan bindiğimiz uçak. Biniş kartını koydukları zarfı inceleyince, Paris'te kısa bir tren yolculuğu yapmamız gerektiğini görmüştüm. Aynı terminal binasının içerisinde kapıların bir bölümüne otomatik giden trenle ulaşılabiliyordu.  

Ankara'da FM bandında yeni favorim: Radyo TIME 89 MHz.

Radyo İlef (91.0 MHz) ve TRT Radyo 3 (91.2 MHz) sonrası Ankara'daki favori müzik radyolarıma bir yenisini ekledim: Radyo TIME. 89 MHz frekansından çok net alınabilen kaliteli yayın yapan, genellikle aşk şarkıları çalan Türkçe müzik kanallarından. Radyo İlef ve Radyo 3'te hoşuma gitmeyen bir şeyler çıktığında alternatifim oldu. Darısı yeni istasyonların başına...

İki ayrı bebek arabası mı ikiz arabası mı?

İkiz bebeği olanların alışverişte kafalarına takılan konulardan birisidir: iki ayrı puset mi, ikizler için özel üretilmiş arabalardan mı alsak? Öncelikle gözlemlerimi aktarayım, sonra deneyimlerimi. İkizler için üretilmiş iki farklı tip araba var benim gördüğüm. Birisinde bebekler yan yana oturuyor, diğerinde arka arkaya. Yan yana oturdukları modeller daha yaygın. Arka arkaya bir tane gördüm. İnternet sitelerinde falan var ancak pek tercih edilmiyor sanırım. Yan yana oturulan modeller, haliyle iki araba genişliğinde oluyor. Alışveriş merkezlerinin kapılarında, çoğu semtin daracık kaldırımlarında bu geniş arabayı sürmek problemler yaratıyor. Ayrıca bir yere gidildiğinde, geniş arabayı katlasanız bile, lpg ile küçülen taksi bagajlarına sığmakta zorlanıyorlar. Görebildiğim tek avantajı tek kişinin iki ayrı arabayı sürebiliyor oluşu. Biz ne yaptık? İki ayrı baston puset aldık. Bir de bu iki puseti birleştirmek için ayrıca satılan, pusetlerle aynı marka olmayan ve olması gerekmeyen, birleşt

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago yolculuğu notları - 1

Bazen eski defterleri karıştırmak gerekiyor. Bir kez daha 2008'den notlar. Bu kez saatler süren Ankara - İstanbul - Paris - Santiago uçak yolculuğuna ait. Not almaya İstanbul - Paris uçağında başlamışım. Noktasına virgülüne dokunmadan olduğu gibi. Buyurun efendim: 7 Ekim 2008 saat:18.45 / İstanbul Çok aksanlı İngilizcesiyle Air France'ın hostunun anonsunu dinledik az önce. İstanbul Paris arasındaki yolculuğumuz başlamak üzere. Bu yolculuk çok daha uzun sürecek bir yolculuğun ilk ayağı aslında. Bu gece yarısı, kısmetse, Şili'ye doğru 14 saat sürecek yolculuğumuz başlayacak. CIRET'in konferansına gidiyoruz bir kez daha. 2002 yılında Taipei / Tayvan'daki CIRET'e de katılmıştık. Şimdilik bu kadar. Azz sonra havalanmış olacağız.

Ankara'nın hızlanan trafiği ve sabit radarlar

Ankara, gün geçtikçe büyüyen bir başkent. Bulunduğum yabancı ülke kentlerinde, nüfus çoksa metro, tramvay ve otobüs, nüfus az ise sadece tramvay ve otobüsten oluşan toplu taşıma hizmeti sunuluyordu. Ankara'da ise, örneğine sadece Şili'nin kentlerinde rastladığım, dolmuş, özel halk otobüsü gibi özel işletmecilerce sunulan hizmetler ile yetersiz metro ağı ve otobüs var toplu taşımacılık olarak değerlendirilebilecek. Hal böyle olunca özel araç ile gideceği yere ulaşmaya çalışan çok oluyor. Belediyenin yıllardır bu eğilimi destekler nitelikteki öncelik seçimlerinin, gidişata katkısı tartışılmaz.

Küçükkuyu'da güneşin doğuşu

Bebekli tatilde erken kalkmak denize gidebilmek için elzem :) Kalkmışken güneşin doğuşunu fotografladım...  

Nasıl Aptal Oldum?, Martin PAGE

Martin Page'den okuduğum ilk roman Nasıl Aptal Oldum? Ön kapağındaki tanıtım yazısı ilgi çekiciydi. Kitap, tanıtım yazısının yarattığı beklentiyi karşılar nitelikte. Tanıtım yazısında: Antoine zekanın, iyi düzenlenmiş ve iyi bir şekilde dile getirilmiş aptallıkları gösteren bir sözcük olduğunu, yeminli bir entellektüel olmaktansa aptal olmanın çoğu zaman daha geçerli sayıldığını düşünecek kadar yoldan çıktığını düşünüyordu.  Yirmibeş yaşında zekasının kendisini mutsuz ettiğini fark eden romanın kahramanı mutlu olabilmesi için öncelikle alkolik olmayı, ardından kendini öldürerek dünyayı terk etmeyi planlar. Romanı okumayı düşünenler için denemelerinin sonuçlarından ve kitabın geri kalanından bahsetmeyeyim. Keyifle okunan, yer yer güldürüp çoğunlukla düşündüren bir roman. Kapital yayınlarından 2005 yılında çıkmış. Benim okuduğum ilk baskısıydı. Televizyon, roman kahramanının aptallaşma çalışmalarının ilk aşaması olarak edindiği ev aleti. Neredeyse iki haftadır, kaldığı odada

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kırmızı Pelerinli Kent, Aslı Erdoğan

Adını çok işittiğim, hakkında az bildiğim bir yazar(dı) Aslı Erdoğan. Görüşlerini önemsediğim arkadaşlarım okumamı önerirlerdi. Bir türlü denk gelmemişti, bu yaza kadar. Erdoğan'dan okuduğum ilk ve şimdilik tek eser bir roman: Kırmızı Pelerinli Kent. Romanın arka kapağında yazarın kısa özgeçmişi konulmuş. Öncelikle bu özgeçmişi okuyunca romanın otobiyografi olduğunu düşündüm, ilk sayfalarda. Bu nedenle sayfalarda ilerlerken, bilgisayar mühendisliği üzerine fizik yüksek lisansının ardından doktora çalışmasını neden yarım bırakıp yazarlığa başlamış sorusunun yanıtı aradım satırlarda. Roman karakterinin, özenle seçilmiş olduğunu düşündüğüm, adını (Özgür) görünce yazarın hayatından izler taşısa bile romanın bir kurgu olduğunu farkettim. Roman yazmaya çalışan, Rio'ya eğitim için gelmiş, ancak işler planladığı gibi gitmeyince hayatını oluşturan şeyleri kaybetmeye başlayan ve bu kaybediş nereye kadar gidecek diye yolun sonunu arayan birisinin hikayesi anlatılan. Özgür'ün geç

Adatepe Köyü - Zeus Altarı

Ege'nin başladığı yer . Küçükkuyu Belediyesi'ne ait çöp kamyonunun üzerindeki slogan. Ne kadar doğru tartışılır. Ege'nin başladığı yer mi bilmem ama Ege havasının hissedildiği bir yer Küçükkuyu. Zeytin yağının her yemekte kullanıldığı, sahilde zeytinlikleri, dağlarda çamları ile cennetten bir köşe adeta. Bu güzelliği pekiştiren deniz kıyısından dağlara çıktığınızda sizleri karşılayan köyleri. Küçükkuyu'nun meşhur olmuş bir kaç köyü var. Yeşilyurt, Çetmi Han, Öngen, Erguvanlı Ev gibi ünlü butik otelleriyle adını duyurmuş köylerinden. Adatepe ise Taş Mektep, Hünnap Han ve elbette Zeus Altarı ile ünlü. Bu yazıda Adatepe'yi tanıtmaya çalışacağım. Edremit tarafından Küçükkuyu'ya gelirken, yolun sağ tarafında göreceğiniz tabela sizi dağlara yönlendirecek. Küçükkuyu merkezine gelmeden sapacağınız dar yoldan yaklaşık 3-4 km gittiğinizde önce Zeus Altarı'na giden tepeliği ardından köy mezarlığının yanından Adatepe Köyü merkezine ulaşacaksınız. Köy içerisind

Küçükkuyu, hava, deniz

Side sahili gibi kumsallardan hoşlanıyorsanız, Küçükkuyu sizi hayal kırıklığına uğratacaktır. Side'yi ya da Patara'yı düşünün. Göz alabildiğine kumlar. Şimdi kumların yerine kayaları koyun ve sahil şeridini kısaltın. Hatta tamamen kaldırsanız daha iyi olur. İşte size Küçükkuyu sahili. Neyse ki kıyı boyunca her 10-15 metrede bir merdiven yapmışlar. Denize merdiveni kullanarak girebiliyorsunuz. Kum olmayışının iyi tarafları da var. Denize girip çıkarken ayağınız kumlanmıyor. Yüzmek için, Side'de olduğu gibi, suyun içerisinde metrelerce yürümek zorunda kalmıyorsunuz. Merdivenden suya indiğinizde, boyunuzun uzunluğuna bağlı olarak, bir iki kulaç sonra ayağınız yere değmez oluyor. Elbette Yüzme bilmeyenler için ciddi tehlikeli bir durum. Öyle lüks oteller falan olmadığı için cankurtaran hizmeti veren kimseler yok. Sahilde duş da yok. Şezlong, ki hiç tavsiye etmem güneşin altında istakoz misali yatıp saatlerce kavrulmayı, sahil boyunca kayaların üzerine yapılmış beton iskelele

Yaşasın Edremit Körfez Havaalanı

Ağustos ayına bir kaç gün kala efil efil esen rüzgarıyla akşamları uzun kolluları giymeye zorlayan, Ege'nin kuzeyinde Assos'a gelmeden, Altınoluk'u geçince ulaştığınız küçük belde: Küçükkuyu. Kayalık sahili, berrak denizi, tatil yöresinden çok Anadolu kasabasını hatırlatan fiyatları ile (çay bahçelerinde 50 kuruşa çay, 1,5 TL'ye Türk kahvesi, 4 TL'ye iki şiş Akya balığı ızgarası vb) bu keşfedilmemiş cennette geçirdiğimiz kısa tatilimize ilişkin notları sizlerle paylaşacağım önümüzdeki bir kaç gün. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı olsa bile adı Balıkesir'in ilçeleriyle birlikte anılıyor çoğunlukla. Ankara'dan otobüs ile 10-11 saatlik uzun bir yolculukla ulaşılabildiğinden kısa tatillerde iyi bir seçim değildi. Ta ki bu yıla kadar. Önceki yıllarda açılan, bu yıl ise yenilenerek yaz sezonuna yetiştirilen resmi adıyla Balıkesir Körfez, yerel adıyla Edremit Havaalanı bu uzak diyarı yakınlaştırıyor. Ankara'dan Anadolu Jet ve Bora Jet'in direkt u

Kızlarıma Mektuplar, Yaşamdan Satırbaşları - Emre Kongar

Geçtiğimiz sene henüz kızlarım dünyaya gelmemişken alıp okumaya başladığım, ancak bitiremeyip kütüphanede unuttuğum bir kitap Kızlarıma Mektuplar. Taşınma telaşı, bebeklerin doğumu, hastanede geçirdikleri uzun günler, hatta aylar sonrası eve gelişleri ve yeni hayata alışma telaşı derken okumaya başladıktan bir yıl sonra bitirebildim. Emre Kongar'ın bir oğlu ve iki kızı varmış. Kızları, bizim ufaklıklar gibi, ikizmiş.  Kızlarıma Mektuplar, Kongar'ın Amerika'ya doktora için giden ikiz kızlarına (Elif ve Ebru) özlemini dile getirmek üzere yazmaya başladığı mektuplardan oluşuyor. Toplam yirmi iki mektup. Mektuplar, babanın kızlarına özlemleriyle birlikte, hayatın bir çok alanına ilişkin önerileri, deneyimlerini paylaşıyor. Bu paylaşımı sadece kızlarıyla sınırlı tutabilecekken, kızlarının da onayını alarak kitaplaştırmış. Çok da iyi yapmış. Ülkemiz gibi feodal ilişkilerin gücünü koruduğu, tutuculuğun yükselen değer olduğu bir ülkede babaların kızlarıyla ilişkileri üzerine b

ağustos başı görüşmek üzere...

Ergin Yıldızoğlu sol.org.tr'de

Cumhuriyet gazetesinde pazartesi, çarşamba yazıları yayınlanan Ergin Yıldızoğlu sol.org.tr adlı internet sayfasında iki haftada bir perşembe günleri yazacak. Yazarın Cumhuriyet gazetesindeki yazılarının devam edeceğini umarım. Yazılarını okumak için iki hafta beklemek zor. Sol.org.tr 'deki ilk yazısını buradan okuyabilirsiniz...

Birlikte Büyütelim, Çocuk Ruh Sağlığı, Prof.Dr. Z. Bengi Semerci

Bebekler doğduktan sonra okunan kitaplar da değişiyor. Anne baba olmak, sadece kitap okuyarak öğrenilebilen süreçlerden olmasa bile kitaplar sık tekrarlanan hataları göstermeleri bakımından önemli. Aile büyüklerinin deneyimlerinin her zaman doğru olmadığını öğretiyor insana kimi kez. Bebek büyütürken beslenmesi, hastalıkları, temel bakımı gibi konularda kitap karıştıran çoktur. Ruh sağlığına ilişkin bilgilenmesi gerektiğini düşünenler ise daha az. Ruh sağlığına ilişkin kitap sayısı da, özellikle Türkçe olarak yazılmışların, fazla değil zaten. Prof. Dr. Bengi Semerci'nin Birlikte Büyütelim başlıklı eseri bu alandaki boşluğu dolduracak nitelikte. İlk baskısını 2006 yılında yapmış kitabın, temmuz 2009 tarihli 6. baskısını okudum. Başlıca üç bölümden oluşuyor kitap. İlk bölüm Çocuğun Ruhsal Gelişimi başlığını taşıyor. Anne baba olma kararından itibaren yaşanan süreçlere ilişkin bilgiler içeriyor. Bebeğin doğumu sonrası yaşananlar, başka kaynaklarda olmadığı kadar gerçekçi bir di

Viyana Notları - 7 ve son, Kahlenberg ve UN City

27 Temmuz 2008 14.55 Süddbahnhof'tan, ya da yol üzerindeki herhangi bir duraktan bineceğiniz D Strassenbahn, yani tramvay, sizi Nussdorf adlı bölgeye getiriyor. Viyana'nın kuzeyinde kente hakim bir tepe olan Kahlenberg, Nussdorf'tan yürüyerek yaklaşık 1-2 saat kadar sürer. Elbette yol boyu Viyana'yı tepeden görmek, bağların düzgünlüğüne, etrafın yeşilliğine hayran kalarak yapacaksınız bu yürüyüşü. Ancak yokuş yukarı dar bir yolu katetmek zorunda olduğunuzu unutmayın.  Tepeye ulaşmanın bir başka ve daha kolay yolu Beethoven Gang durağından turistlik traktöre 7,80 € vermek. Tepedeki kafede dana sosis ve bira 7,40 € tutuyor. Viyana merkezi ile kıyaslandığında pahalı olsa bile böylesi bir manzara için değer. Kahlenberg'e 38A numaralı otobüs ile de ulaşabiliyorsunuz. Bu otobüsün son durağı Kahlenberg.  Kahlenberg'den dönerken ormanın içine doğru devam eden patikayı izledik. Biraz etrafta insanlar olmasından biraz Avusturya'da olmanın verdiği güvenden patikadan

Viyana Notları - 6, Belvedere

27 Temmuz 2008 08.39 Ottakring istasyonun U3 hattının trenini bekliyorum. Viyana'ya geldiğim perşembe günü kapalı, soğuk ve yağmurlu hava yerini günlük güneşlik bir diğerine bırakmış. İlk gün üzerimde t-shirt, kalın t-shirt, ceket ve yağmurluk vardı. Şimdi ise şort ve t-shirte indi giydiklerim. Bugün Belvedere , Tuna kıyısı, Freud'un evi ve belki UN City adlı bölgeleri dolaşacağız. Gittiğim yabancı kentlerde 3-4 gün kalmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Kenti tam tanımak için bu süre yeterli değil belki ancak olanaklar çoğu kez fazlasına izin vermiyor. Viyana'da otele gecelik 39 € veriyorum. Bu fiyatta kahvaltı yok. Kahvaltıyı, bugüne kadar Ankel adlı zincir kahveci-pastacı dükkanında yaptım. Ortalama 5 € diyebiliriz. Öğlen ve akşam yemekleri toplamı için de 15 € fazlasıyla yetiyor. 72 saatlik bilet 13 € civarında. Onun için de günlük 5 € desek toplamda 25 € günlük harcama hesabedebiliriz. 40 €'da oteli ekleyince 65 € tutuyor. 4 x 65 = 260 €. Buna 200 € bilet ve

Viyana Notları - 5, Schönbrunn Sarayı

26 Temmuz 2008 saat:17.24 Schönbrunn sarayını gezdik. Orijinal adı Schloss Schönbrunn. Hayatımda ilk kez bir saray ziyaret etmiş oldum bu sayede. Daha önce gezdiklerim, bunun yanında saraycık kalır. Gezdiğimiz yapının 40 odası vardı. Topkapı ile kıyaslarsak mesela ona göre daha küçük ancak bir o kadar da bakımlı. İster istemez diyon insan İstanbul gibi dünyada eşi benzeri olmayan bir hazine Avrupalıların elinde olsa kimbilir nasıl pazarlarlar.  Bu sarayın görülmeye değer bahçesinde, tırmanarak epey yorucu olan, tepesine vardığınızda sizi göz alabildiğine Viyana karşılıyor. Tepedeki yapının (Gloriette) iki tarafında büyük havuzlar var. Saraydan bakıldığında görülmeyen tarafında Gloriette Cafe var. Bu cafeye ilişkin bir iki tespitte bulunmakta yarar var. Gulasch suppe olarak adlandırılan gulaş çorbası 4,5 €. Bu fiyat şehirdeki yerlerde de aşağı yukarı bu civarda. 50 cl bira 3,90 €. Fiyatları özellikle not ettim ki ülkemizde zor ulaşılan bir mekanda benzer manzaraya sahip bir kafenin

Viyana Notları - 4, Albertina Müzesi

26 Temmuz 2008 Saat:11.57 Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'ndeki benzerleriyle kıyaslandığında oldukça fakir bir müze A lbertina . Koleksiyon Picasso, Monet, Sisley gibi devrin önemli isimlerinin eserlerini içerse bile Prag ve Budapeşte'deki eser çeşitliliğinden uzaktı. Audio Guide ile her eseri dinlerseniz belki bir gün boyunca müzede kalmanız gerekir.  Her kent gezisinde olduğu gibi bir kaç gün üst üste saatlerce yürümenin getirdiği yorgunluk kısa molalar vermeyi zorunlu kılıyor. Şimdide merkeze yakın bir kafede hem bu notları alıyorum hem de Caffe Latte içeeceğim. Caffe Latte 3,40 €. Americano ise 3,20 €. Fiyatları TL'ye çevirince bile abartı pahalı değil. Özellikle Ankara'daki kimi kahve zincirleriyle kıyasladığınızda.

Ankara'da görülen bisikletlilerin sırrı

Rastlayanlarınız olmuştur: flaşörlerini yakmış yavaş yavaş ilerleyen bir aracın önünde 3-4 bisikletli pedal çeviriyor. Ya da miting alanlarını çevrelemek için kullanılan metal polis bariyerleri caddelerin kenarlarına dizilmiş. Hiç birisini görmediyseniz Konya yolu ve Eskişehir yolunun (cadde isimleriyle söylersek Mevlana Bulvarı ve İnönü Bulvarı) tarfiğindeki artışı fark etmişsinizdir. Tüm yukarıdakilerin sebebi hikmeti 15-18 temmuz 2010 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenmekte olan 2010  Yol Bisikleti Avrupa Şampiyonası. Şampiyonanın web sayfası: http://ankara2010.com/ Hürriyet gazetesinin haberine göre: 15, 16, 17, 18 Temmuz tarihlerinde 09.00-18.00 saatleri arasında Akdeniz Caddesi, Taşkent 1. Caddeden itibaren Spor Park sokağa kadar, Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi, 2. Caddeden(K.K.K.lığı nizamiye önünden) itibaren Başkent Üniversitesi Hastanesi kavşağına kadar olan güzergah yarışların bitimine kadar trafiğe kapatılacak . Aşağıdaki fotografları sabah gelirken çektim. Sanırım a