Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Küçükkuyu'da büyük lezzet: Tarçın Börek Evi

TARÇIN BÖREK EVİ kapanmış. Yerinde bir bakkal dükkanı var. Neyseki TARÇIN Kahvaltı evi adlı bir mekanda, börek evindekine benzer lezzetler sunulmaya devam ediliyor. TARÇIN BÖREK EVİni çok sevmiştik. Bu yazıyı kaldırmaya kıyamadım.  "Egenin başladığı yer": Küçükkuyu Belediyesi'nin sloganı. Haritaya baktığınızda, Assos'u saymazsanız gerçekten de Ege'nin başladığı yerdir Küçükkuyu. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı, Edremit körfezinin ucunda, Ayvalık ve Midilli'nin karşısında yer alır. Edremit tarafından geldiğinizde Altınoluk'tan 10 km batıdadır. Edremit'e 40, Akçay'a 30 km mesafesiyle yörenin en az bozulmuş beldesidir bana göre. Etrafta, zeytin ağaçlarıyla dolu "arsa"larda yükselen inşaatları gördükçe bu bozulmamışlık ne kadar sürer bilemiyorum. Tarçın Börek evi, bu adı gibi küçük beldenin büyük lezzetlerini üretiyor. Sabahın erken saatlerinden itibaren kahvaltı etmek için gelenlerle doluyor. Fotografı çektiğimde henüz 7 bile

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Saklıbahçe Restaurant / Çamlıbel Köyü - Güre - Edremit - Balıkesir

Tüm zamanların en uzun başlığı oldu sanırım. Mekanın adresi böyle, yapacak bir şey yok. Sakin kuzey egenin sakin mekanlarında dolaşmaya devam. Edremit ile Ayvacık arasında, eskiden küçük ve şirin olan yerleşim yerleri, şimdilerde halen şirin olsa da artık küçük değil. Özellikle Akçay sokaklarında dolaşırken İstanbul'un sahil mahallelerinde dolaştığınızı düşünebilirsiniz. Yüksek apartmanlar, sokaklar boyu park etmiş arabalar ve büyük şehir telaşıyla bölgenin en bozulmuş yerleşim birimi sanırım.  Güre, belki termal kaynağının getirdiği bir avantaj ile bu bozulmadan Akçay ve Altınoluk kadar etkilenmemiş gibi geldi bana. Halen sakin, halen kasaba havasında. Güre'den Altınoluk yönüne doğru giderken sağa Tahtakuşlar, Çamlıbel levhalarını göreceksiniz. Bu levhaları takip ederek, Kaz dağlarında yer alan Tahtakuşlar ve Çamlıbel köylerine ulaşabilirsiniz. Tahtakuşlar'da sizi bir etnografya müzesi karşılayacak. Çamlıbel'de ise Saklıbahçe. Sanırım köyde başka mekanlar da vardı

Roman-tik Bir Viyana Yazı / Adalet AĞAOĞLU

Anı kitaplarını çok severim. Özellikle sevdiğim yazarların anılarından oluşanlara ayrı bir düşkünlüğüm var. Adalet Ağaoğlu'nun Damla Damla Günler başlıklı üçlemesini okurken kafama koymuştum Roman-tik Bir Viyana Yazı'nı okumam gerektiğini. Karar vermem ile gerçekleştirmem arasında biraz zaman farkı olsa bile, sonunda bu isteğimi gerçekleştirdim. Yazıdaki fotografı Viyana'da çekmiştim. Kahlenberg tepelerinden aşağıya inince Osmanlı'nın Viyana kuşatmasını tarifleyen bir duvar resmi. Roman ile ilgili yazıya uygun olduğunu düşündüm. Herşeyden önce bir tespitte bulunayım. Öyle kolay okunan, herşeyin tüm ayrıntısıyşa ortaya konulduğu, alışıldık kurguya sahip romanlardan hoşlanıyorsanız muhtemeldir ki Ağaoğlu'nun bu romanı size fazlasıyla karmaşık, sıkıcı ve ilerlemeyen bir metin gibi gelecektir. Damla Damla Günler adlı üçlemede, romanın yazılış sürecine dair epey bilgi vardı. Ağaoğlu'nun Viyana'da geçen bir roman yazma isteğinden eşine bahsetmesi, eşinin bir

Kürk Mantolu Madonna / Sabahattin ALİ

Soldaki resim Andrea del Sarto tarafından 1517 yılında çizilmiş Madonna delle Arpie adlı tablonun Vikipedi'deki görselinden. Peki bu resmin, Kürk Mantolu Madonna romanı / uzun hikayesi ile ilgili bir yazıda ne işi var?  Sabahattin Ali'den okuduğum ilk roman. Daha önce şiir kitabını okumuştum. Roman, Havranlı bir gencin Berlin'de tanıdığı ve ardından talihsiz bir şekilde kaybettiği aşkla ilgili. Aşkın bu kadar iyi tarif edildiği çok metin okumuşluğum yok. 1920'li yılların Berlin'inde arka planda Almanya'nın ve dünyanın geçtiği karışık döneme göndermeler de var. Romanı iki parçaya ayırırsak, ilk bölümde anlatıcının memuriyet hayatına bakışını Dostoyevski'nin kahramanlarının bakışlarına benzerliği dikkat çekici. Raif Efendi'nin günlüğünü okuduğu ikinci bölümde ise sevmek, arkadaşlık ve aşk çok çarpıcı tespitlerle anlatılıyor. Raif Efendi'nin aşık olduğu Maria'nın ağzından aşkın ne olduğu ve ne olmadığı anlatılmış. Kadına "ele geçirilmek is

Boru kurdu sülünes mamun

Başlık size bir şey ifade etmediyse siz de balık tutma ile ilgilenmiyorsunuz demektir. Fotografta gördüğünüz tabelayı gördükten sonra ilk işim dükkana girip , kelimelerin anlamını öğrenmek . Balık yemleriymiş. Boru kurdu, sülünes ve mamun.  izin devam ediyor Yazılacaklar birikiyor. Yeni kitaplar, yeni mekanlar, insanlar ve ilişkiler üzerine gözlemler. Fotograflar da birikiyor. Egenin serinleten rüzgarları, sakin sahiller, sakin hayat. Emeklilik günlerini yaşayan atlar ve insanlar buralarda, birlikte. Hepsi yarıştıkları günlerin anılarıyla hayata tutunuyor. Mutlular mı? Atlarla konuşamadım, ancak insanlar mutlu görünüyor. Belki eski, hızlı günlerin hareketini arıyorlardır, ama yaşın getirdiği huzur ve dinginlik isteği ağır basıyor sanırım. İnsanlar, torunlarıyla ilgileniyor çoğunlukla. Şimdilerde çocuklarla ilgilenmek bile zaman zaman bana zor gelirken, ileride torun bakar mıyım diye düşünmeden edemiyorum. Zorlanırım sanırım. Bu sakin günlerde, sakin Ege kasabasının sakin bir sab

Mernuş Sahaf - Bistro

Geçenlerde bir yazı yazmıştım. Kızılay civarındaki keyifli bir mekanla ilgili. Diğer yazılarımın aksine, bu kez ne mekanın ismini ne de adresini yazdım. Blog yazısında bulmaca yapmak istedim. Bu sayede, ilerleyen günlerde geri gelen bir okuyucu sahibi olmayı umdum. Herşeyin hızlı olduğu ve hızlı olmayanın dışlandığı böylesi bir dünyada, geri gelen okuyucu, benim blogum için bir hayalmiş. Bunu görünce, çok sevdiğim ve keyif aldığım MERNUŞ'a haksızlık yaptığımı düşündüm. Bu yazı, gecikmiş de olsa, MERNUŞ'a borcumdur. Konur sokağın, Olgunlar caddesi ile kesiştiği köşeye yakın, sokağın Kocatepe'ye yakın kolunda bir pasaj içerisindeydi sahaf. Yıllardır gelip geçerken uğradığım, sahibi ile kitap üzerine konuştuğum, kendimi yabancı hissetmediğim nadir yerlerden birisiydi. Çocuklar doğduktan sonra uzunca bir süre keyfimce dolaşacak vaktim olmadı. Bu sene, daha fazla vakit yaratabiliyorum keyiflerime. Kızılay sokaklarını keşif, en büyük keyiflerimden. Bu keşif gezilerinin biri

Şarkını Söylediğin Zaman / İnci ARAL

Blogger'ın bir azizliği sonucu, aşağıda okuduğunuz eski bir yazıma ulaşmak mümkün olmuyor. Ne yaptıysam sorunu gideremedim. Çok sevdiğim bir yazım olmasa, üzerinde durmayacaktım. Bulduğum tek çare, yazıyı yeni tarihle yeniden yayınlamak. Şarkını Söylediğin Zaman'ı okurken bir yerlerde Albinoni'nin Adagio'su çalsın. Romanın müziği ile Adagio birbirine karışsın. Elinize aldığınızda bırakamayacağınız bu aşk romanı, sizi alsın götürsün... Şarkını Söylediğin Zaman, İnci Aral'ın Nisan 2011 tarihinde yayınlanmış son,  Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan ilk romanı. Yazarın daha önce başka yayınevlerinden yayınlanmış eserleri, Kırmızı Kedi baskısıyla yeniden raflarda yerini almış/alacak. Aral'dan okuduğum sekizinci eser Şarkını Söylediğin Zaman. Son olarak Ağda Zamanı adlı öykü kitabını okumuştum. Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin ilk romanı Yeşil, şimdiye kadar okuduğum Aral eserleri arasında tartışmasız birinciliğini koruyor. Unutmak, başlıklı nehir söyleşisinde yaz

yazarınız yıllık izninin bir bölümünü kullanıyor

gazetede köşem yok. sayfa ortasına da razıyım aslına bakarsanız, ama o da yok. gene de bu başlığı kullanabileceğim bir mecram var. sahibi ve yazarı olduğum, reklam almadığım ve almayacağım, ziyaretçi sayısını takip etmediğim ve pek üzerinde durmadığım bu mecramda kısa bir ayrılık gerekiyor. son günlerde üst üste DVB-T2 minvalli yazılardan bana gına geldi. ben yazmış olsam bile bu kadar tekniğin içinde boğuldum. biraz dinlenmem gerekiyor.  bedeni yorgunluk değil bendeki ruhum, beynim yoruldu. tatil beni ne kadar dinlendirecek bilmiyorum. denemek dışında yapabileceğim bir şey yok.  ağustos ortasında Estonya'nın başkentine, bu kez makale sunmak için, gideceğim. etkinliğin ayrıntılarını, sunum ile birlikte, sayfamda paylaşacağım elbette.  bu sıcak gün(dem + ler)de kendinize ve aklınıza mukayet olsun. sağ ve sağlıcakla kalın. her ne kadar olanaklı ise...

sayısal karasal televizyon yayın lisansı ihalelerinin toplu sonuçları

Sektörü takip edenler bilecektir. Sayısal karasal televizyon yayıncılığı için 10 yıl süreli ve 3 farklı kapsama alanına yönelik lisans ihaleleri yapıldı. Tam doğru adı multipleks kapasitesi tahsis ihalesi. İhalelerin sonucunda bir takım ilginç durumlar ortaya çıktı. Nisandan temmuza kadar süren ihalelerde: 11 HD, 22 SD olmak üzere toplam 33 ulusal lisans 820.850.000 TL 20 bölgesel lisans 14.760.000 TL 212 yerel lisans 36.640.000 TL karşılığında medya hizmet sağlayıcı kuruluşların oldu. 6112 sayılı yasaya ve ona bağlı çıkartılan yönetmeliklere göre bu lisansları başka kuruluşlara devretmeleri olanaklı değil. Yasa ve yönetmeliklerde belirtilen süreler içerisinde yayına başlamak zorundalar. Yasal düzenlemeye göre karasal vericilerini, RTÜK tarafından tespit edilecek ve ulusal lisans sahibi 33 şirket içerisinden en az 10 tanesinin ortaklığı ile kurulacak verici tesis ve işletim şirketine de devretmek zorundalar. Gene RTÜK tarafından tespit edilecek multipleks işletme şirketine, ve

Digital TV CEE 2. gün

Etkinliğe "blog yazarı" sıfatıyla katılınca, bir yerde görevim haline dönüşen bu etkinlik sonrası yazıların sondan bir öncekinde sıra. Yıllar boyunca sevdiğim şeyi, profesyonel işim olarak yapmayı hayal etmiştim. Bu anlamda sporculara ve sanatçılara gıpta ile bakardım. Sonra farkettim ki aslında sevdiğim şeyi yapmamın önündeki engeller sandığımdan küçük. Bu etkinliklere katılmam ve ardından oradaki gözlemlerimi paylaşmam böyle başladı. Şimdilik etkinlik katılım ücreti ödememenin dışında organizasyon şirketlerinden destek görmüyorum. Umarım ilerleyen yıllarda diğer masraflarım konusunda da yardımcı olurlar. Gelelim etkinliğin ikinci, benim Krakow'daki üçüncü günüme. İlk iki günün aksine üçüncü gün işin teknolojisinin yanında pazarlamasının ağırlıkta konuşulduğu sunumlarla geçti. Özellikle içerik sahiplerinin katıldığı biri ulusal diğeri uluslararası yayıncıların piyasayı nasıl gördüğüne dair paneller dikkat çekiciydi. Günün etkileyici sunumlarından birisini MTG Group

Digital TV CEE ilk gün

Genel değerlendirme ve OTT özel günü yazılarının ardından, Digital TV CEE ile ilgili kalan 3 yazı. Etkinliğin düzenleyicisi Informa şirketi, katılımcıların sunumlarını paylaşıyor. Günlerle ilgili değerlendirme yazılarını, paylaşılan sunumlar üzerinden yapıyorum. Benim gibi etkinlik öncesi OTT özel gününe katılanlar için Krakow'daki ikinci, sadece Digital TV CEE etkinliğine katılanlar için ise ilk gündü. Gün boyu paneller ve sunumlarla dolu, yoğun program preseco (köpüklü şarap) kokteyli ile bitti. Geçenlerde Londra'da katıldığım Connected TV Summit etkinliğinde en çok konuşulan konuların başında, akıllı televizyonların set üstü kutusunun yerini alıp alamayacağına dairdi. Madem televizyon akıllı o zaman kutuyu, STB as an app olarak adlandırılan, uygulama yükleyerek ortadan kaldırsak son dönemin moda tartışması. Bu tartışmaya, herkes kendi durduğu noktadan yanıt veriyor. Dune HD gibi kutu üreticileri, haliyle sorunun yanıtını HAYIR olarak veriyor. Dune HD, dünyanın en kü

Digital TV CEE OTT Special Day

Etkinlik öncesi genel değerlendirme yazısını, programın gün be gün değerlendirmesini yaptığım yazılarım izlemişti. Aynı sırayı, bu kez etkinlik sonrası için yapıyorum. Son yayınladığım yazımda, etkinlik sonrası genel değerlendirmeyi yapmıştım. Sıra, gün be gün değerlendirmelerinde. Öncelik, OTT Özel Günü başlıklı, etkinlik programının dışında ayrıca kayıt yaptırmak gereken oturumlarda. İlk gün, adından da anlaşılacağı gibi Over The Top TV konusuna odaklanılmıştı. Konuyla ilgili daha önce yazdığım bir blog yazısının başlığı IPTV eskidi, Avrupa OTT'ye yelken açtı şeklindeydi. Henüz ülkemizde Multi Screen uygulama örnekleri yok denilecek kadar azdı. Kamuoyunda ise OTT kısaltması hiç bir anlama gelmiyordu. Hoş, bugünlerde de etrafınıza OTT nedir deseniz, eğer sektörün çok yakınında değilse, doğru yanıt veremeyecektir. İlk gün yapılan sunumların dört tanesi paylaşılmış. Bu yazıda, elbette sunumlarda katılımcılara duyurulan bilgileri bire bir aktarmayacağım. Böylesi bir hareket hem

Digital TV CEE'nin ardından genel değerlendirme

Önce sunumların yayınlanmasını bekledim. Ardından sunumlara yeniden bakmam gerekti. Her ne kadar etkinlik sırasında dikkatle takip etmiş olsam bile, kimi yansılardaki rakamlara bakmak, bir kez daha şaşırttı beni. Aldığım notlara pek güvenmemiştim. 4 € aylık paraya PayTV olmaz, bir hata vardır diye düşünmüştüm. Hata falan yokmuş ve 4 € aylık paraya uydu üzerinden Pay TV hizmeti Romanya'da sunuluyormuş. Bu yazıda, etkinliği genel olarak değerlendirmeye çalışacağım. Aslında bu yazı, bir dizi yazının ilk halkası, girişi niteliğinde olacak. Malum 25-26-27 Haziran tarihlerinde Polonya'nın eski başkenti Krakow'da Informa şirketinin düzenlediği Digital TV Central & Eastern Europe adlı etkinliğe katıldım. Önümüzdeki yıl Budapeşte'de 24-25-26 Haziran tarihlerinde yapılacağı bugünden duyurulan bu önemli etkinliğe, Informa şirketinin sağladığı ücretsiz katılma olanağı için bir kez daha teşekkürlerimi belirteyim. Etkinlik, Park Inn by Radisson adlı bir otelde düzenlendi. Ot

Traffic Message Channel TMC

Radyo ve radyo teknolojileri üvey evlat muamelesi görüyor ülkemizde. 30 yaşın altında olup da evinde radyo dinleyen yok denilecek kadar az. Araç içerisinde ve mobil cihazlardan dinlenilen bir yayın haline dönüşüyor radyo giderek. Aslında bu durum ülkemize özgü değil. Tüm dünyada videoya, görüntüye, bir açlık var. İnternet üzerinde dolaşan trafiğin de büyük bölümünü video oluşturuyor ve geleceğe yönelik öngörüler, bu eğilimin artacağına işaret ediyor.  Bu, gene gereksiz ve gene uzun, girişten sonra gelelim başlığımıza: Trafik Mesaj Kanalı. Eğer bir sunum yapıyor olsaydım salona bu noktada sorardım: Kaçınız bu kısaltmanın anlamını biliyor diye. Sunuma gelenler içerisinde bile epey sayıda kişi bu kısaltmayı daha önce duymadığını söylerdi sanırım. İkinci sorum ise kaçınız kullanmakta olduğu yön bulma (navigasyon) cihazında TMC desteği olup olmadığından haberdar olurdu. İlk sorudan daha az sayıda elin kalkmasını beklerdim bu kez.  Benim sorunun bu işte. Konuya giremiyorum.  Radyo

Yazma Büyüsü / İnci ARAL

Etiket bulutunun söylediğine göre İnci ARAL etiketine sahip yazı sayısı 17 oluyor. Yayınlanmış tüm eserlerini okumaya karar vermemin üzerinden ne kadar geçti hatırlamıyorum, ama korkarım ki sona yaklaşıyorum. Geçenlerde öğrendiğime göre ARAL, yeni bir roman hazırlığındaymış. Uzun sayılabilecek bir süredir beklediğim bu yeni romanın Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin Melike Eda'sıyla bir ilgisi olmasını çok isterdim. Gazetede okuduğum söyleşilerinin birinde Melike Eda'yı yeni bir romanda görmek isteyenlerin sayısının çok olduğunu belirtmişti ARAL.  Yazma Büyüsü, ARAL'ın son dönemde kitaplarını basan Kırmızı Kedi yayınevinden çıkmış. 2011 tarihli ilk baskısını okudum. Korkarım ki yeni baskısı da yok zaten. 2005-2010 yılları arasında çeşitli mecralarda yayınlanmış makalelerinin derlemesiyle oluşturulmuş bir deneme kitabı. Anlar, İzler, Tutkular'ın yenilenmiş hali olarak nitelendirilebilir. Tarz olarak iki kitap birbirinin aynısı. Okudukça, okumam gerektiğini düşündüğüm

"onlar"ın ana akım medyası varsa, "çapulcu"nun Çapul TV'si var

Öğrencilik dönemim, şimdilik, kesintiye uğrasa bile gerek başvuru sınavı öncesi gerekse ders aldığım sömestrde okuduklarımdan öğrendiğim bir şey var: " the medium is the message " McLugan'ın tek cümleyle özetlediği gibi iletmek istediklerinizi ilettiğiniz kanaldan soyutlamanız, bence de, pek olanaklı değil. Olsa olsa naif bir çaba. Peki madem öyle, madem "kanal" "mesaj"ı etkiliyor o zaman başka bir kanal mümkün değil mi?  ferman padişahın dağlar bizimdir Dadaloğlu'nun dediği gibi kanal onlarınsa internet bizimdir. En azından şimdilik, en azından birazcık. İnternetin ne kadar özgür bir ortam olduğu, erişimin kolaylığı / yaygınlığı / ücretsizliği, bant genişliği kısıtları, kotalar, dns sunucuları, erişim yasakları gibi sayısı daha arttırılabilecek bir çok soruyu soru olarak bırakıp güncel sorunlara, güncel çözümlere odaklanalım.  İnternet üzerinden yayın yapan televizyonlar, daha önce bir başka yazımda uzun uzun tartıştığım gibi şimdilik,

Muz Sesleri / Ece Temelkuran

Düğümlere Üfleyen Kadınlar'a başlamıştım aslında. Sürükleyici başlayan romana soğudum birden. Neden diye sordum kendime ama yanıtını bulamadım. Sonra sahafta Muz Sesleri'ni görünce, kitapla ilgili yazılmışlar geldi aklıma. Beyrut, Lübnan, Ortadoğu... Tam zamanıdır dedim. Gerçi sanırım insanlık sürdükçe, her zaman bu coğrafya üzerine bir şeyler okumanın tam zamanı olacak.  Ocak 2010 tarihli ilk baskısıydı okuduğum. Everest Yayınları'ndan çıkmış ve 275 sayfa. Sayfa sayısı anlattıklarıyla kıyaslandığında bir hayli az. Romanın kurgusu, bir kaç romanlık olay içeriyor. O kadar karmaşadan bu kadar derli toplu, havada kalan bir şey bırakmadan tiyatro oyununa benzer şekilde kahramanların son sahnede buluştuğu bir finalle bitirmek Temelkuran'ın kaleminin başarısı.  İki bölümden oluşuyor Muz Sesleri. İlk bölümü Filistin'de doğmuş Filipinli Filipina'nın  hikayesini öğreniyoruz. Beyrut'a, yaşlı bir çiftin bakıcısı olarak geliyor Filipina. Beyrut'ta Filipinler

DVB-T2 lisansları

Uzun yıllardır beklenen sayısal karasal televizyon, sonunda kurulacak gibi görülüyor. Ulusal ve bölgesel lisanslar dağıtıldı. Yerel lisansların dağıtılmasına devam ediliyor. Ulusal ve bölgesel lisanslar için ne kadar bedel ödenecek? Toplam kaç ulusal, kaç yerel lisans dağıtıldı? Hangi bölgede kaç ulusal kaç yerel yayıncı olacak? Bu sorulara, RTÜK web sayfasından derlediğim bilgiler ışığında yanıt vereyim: 11'i HD, 22'si SD olmak üzere, toplam 33 adet ulusal lisans sahibi medya hizmet sağlayıcı şirket var. Bu 33 şirketin ödeyeceği toplam lisans bedeli 820 Milyon 850 Bin TL. 4'er tanesi Marmara ve Karadeniz, 3'ü Akdeniz ve Ege ile 2'şer tanesi İç Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere toplam 20 adet bölgesel lisans sahibi medya hizmet sağlayıcı şirket var. Bu 20 şirketin ödeyeceği toplam lisans bedeli ise 14 Milyon 760 Bin TL. Aslında her bölge için 4'er lisans planlandığını ve toplamda 28 bölgesel lisans için frekans planı hazırlandığını hatırlatayım. Anc

özgür ve akıllı telefon

Hayatımda ilk kez gerçekten akıllı bir telefon kullanıyorum. Korkarım ki uzun sürmeyecek. Nedeni basit. Bağımlılık tehlikesi. Çok keyifli ve en az o kadar bağımlılık yapıcı. Kendime böyle bir şey almam sanırım. Ama şimdi telefonu ile birlikte yaşayan insanlar şaşırtıcı gelmiyor. Merak edenler için söyleyeyim Samsung Note 2 kullanmaktayim.

Sayısal karasal televizyona dair aklıma gelenler

Elektronik marketlere gittiğimde televizyon satılan bölümleri ziyaret ediyorum. Bu günlerde Samsung satanlara sorduğum ilk soru DVB-T2 deneme yayınlarını izleyip izlemedikleri oluyor. F serisi Samsung televizyonlar DVB-T2 dahili alıcıya sahipler.  Ne yazık ki, halen DVB-T2'nin ne olduğunu bilmeyenler çoğunlukta.  Bu bilgi eksikliğinin sebebi çok elbette: Elektronik marketlerin üst yönetimleri, satılan ürünlerin Türkiye temsilcileri, radyo ve televizyon dünyasında çalışan sivil toplum kuruluşları ve tabii listenin başında düzenleyici ve denetleyici kuruluş. Katıldığım panellerde, oturumlarda rastladığım üst yöneticilerine de söyledim:  Sayısal karasal televizyon yayınının ülkemizde başarılı olması, halkın bilgilendirilmesine bağlıdır.   Uydunun, hatta daha doğru ifadesiyle FTA uydunun, bu kadar fazla pazar payına sahip olduğu başka bir Avrupa ülkesi yok.  Pay TV, abonelik ile izlenebilen platformlar, tekliflerinin bu kadar sınırlı olduğu başka bir Avrupa ülkesi yok. He