Ana içeriğe atla

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Roman-tik Bir Viyana Yazı / Adalet AĞAOĞLU

Anı kitaplarını çok severim. Özellikle sevdiğim yazarların anılarından oluşanlara ayrı bir düşkünlüğüm var. Adalet Ağaoğlu'nun Damla Damla Günler başlıklı üçlemesini okurken kafama koymuştum Roman-tik Bir Viyana Yazı'nı okumam gerektiğini. Karar vermem ile gerçekleştirmem arasında biraz zaman farkı olsa bile, sonunda bu isteğimi gerçekleştirdim. Yazıdaki fotografı Viyana'da çekmiştim. Kahlenberg tepelerinden aşağıya inince Osmanlı'nın Viyana kuşatmasını tarifleyen bir duvar resmi. Roman ile ilgili yazıya uygun olduğunu düşündüm.
Herşeyden önce bir tespitte bulunayım. Öyle kolay okunan, herşeyin tüm ayrıntısıyşa ortaya konulduğu, alışıldık kurguya sahip romanlardan hoşlanıyorsanız muhtemeldir ki Ağaoğlu'nun bu romanı size fazlasıyla karmaşık, sıkıcı ve ilerlemeyen bir metin gibi gelecektir. Damla Damla Günler adlı üçlemede, romanın yazılış sürecine dair epey bilgi vardı. Ağaoğlu'nun Viyana'da geçen bir roman yazma isteğinden eşine bahsetmesi, eşinin bir arkadaşıyla konuşurken, arkadaşının oğlu için kiraladığı evi Ağaoğlu'na önermesi ve bu sayede bir yazı Viyana'da geçirmesi. Ağaoğlu, Türk romancılığında çok önemli bir isim. Romanlarında farklı tarzlar denemiş olmasını kendi adıma büyük şans olarak tanımlıyorum. Ruh Üşümesi, bu farklı tarzlardan birisiydi. Roman-tik Bir Viyana Yazı'nda, herşeyi bilen Tanrı anlatıcı yok. Bir çok göndermeler, bir çok eleştiri ve tespitler var. Romanın sonu da "belirsiz". Aslında sonunda ne olduğunun çok önemi de yok belki. 
Eğer tarih konusunda öğrenim görüyorsanız, ya da tarih öğretiyorsanız size ayrıca hitabediyor bu roman. Roman kahramanının tarih anlattığı bölümleri okuyun mutlaka. Bu kadar önemli ve göndermeli bir roman hakkında benim gibi sıradan bir okuyucunun yazabilecekleri bunlardan ibaret. Eğer yazdıklarım sizin için yeterli gelmediyse, ki böyle hissediyorsanız çok mutlu olurum, aşağıda iki eleştiri yazısının bağlantısı var. Her iki yazarın da edebiyat alanında akademik kariyer sahibi olduğunu belirteyim. 
İlk eleştiri yazısı Nazan Bekiroğlu'ndan. Bilimsel makale tadında bir yazı. Belki de bilimsel bir makaledir. Çünkü Bekiroğlu edebiyat alanında profesör ünvanıyla üniversitede çalışan bir akademisyen. 
Mustafa Zeki Çıraklı, ikinci yazının sahibi. O da Bekiroğlu gibi edebiyat alanında akademik kariyer yapmış. Onun yazısı da çok kapsamlı ve sağlam bir eleştiri. 

Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Tehlikeli Şarkılar / Tuna Kiremitçi

Polisiye, severek okuduğum bir tür. Tuna Kiremitçi , beğenerek okuduğum bir yazar. Sevdiğim tür ve beğenerek okuduğum yazarı bir araya getiren Tehlikeli Şarkıları okuyup bitirmem, belki de bu yüzden, çok hızlı oldu.  Kitabın kapağında Bir Başkomiser Perihan Uygur Polisiyesi ifadesine yer verilmiş. Ahmet Ümit'in başkomiser Nevzat'ı, Emrah Serbes'in başkomiser Behzat'ı gibi Tuna Kiremitçi'nin başkomiser Perihan'ı varmış. Tehlikeli Şarkılar, Perihan Uygur'un, yanılmıyorsam, üçüncü macerası.  Yazarlığının yanı sıra müzisyen de olan Kiremitçi, müzik dünyasına dair ayrıntılarla süslü Tehlikeli Şarkılar'da iyi bildiği bir dünyayı anlatmanın konforu içinde. Bu ara yazarlarla yapılan söyleşi videoları izliyorum. Bu videoların birinde, yazar bildiği şeylerden yola çıkarak kurmalı romanını diyordu severek okuduğum bir isim. Bir diğer söyleşide ise, gene severek okuduğum başka bir isim, ben bilmediklerimi araştırıp kurarım romanlarımın çatısını diye açıklıyordu alem...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Borusan Contemporary

İstanbul, sürprizlerle dolu bir şehir. Önünden her geçişimizde manzarası ne kadar güzeldir diye düşündüğümüz Borusan Holding'in binasının hafta sonlarında ziyarete açık bir modern sanatlar galerisine dönüştürüldüğünü ise dün öğrendik. Perili Köşk olarak bilinen Yusuf Ziya Paşa yalısının terasına kadar çıkabiliyorsunuz, eğer öğrenci için 75 TL, yetişkin için ise 150 TL öderseniz. Bu giriş ücretlerinin Şubat 2023 için geçerli olduğu bilgisini ekleyeyim. En güncel halini elbette web sayfasından öğrenebilirsiniz.   Süreli sergilerin yanı sıra binanın farklı odalarına dağıtılmış onlarca eseri de görebiliyorsunuz Borusan Contemporary'de. Modern sanatın bana hitap etmediğini, gezdiğim her sergide, gördüğüm her işte bir kez daha anlıyorum.  Müze / galerinin kafesi de bulunuyor. Kafedeki fiyatlar yüksek. Boğaz kenarındaki bir kafe olduğunu düşününce belki normal karşılamak gerek. En azından bilet almış olanlara indirim uygulansa güzel olurdu diye düşündüm. Kafeye giriş için bile...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...