Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Italo Calvino'dan okuduğum ilk kitap Can yayınlarından Rekin Teksoy çevirisiyle ilk baskısını 1991'de yapmış Zor Sevdalar adlı öykü kitabı. Benim okuduğum 1999 tarihli dördüncü baskısı. Calvino'nun dilimize çevrilen çok sayıda eseri varmış. Küba doğumlu yazar, iki yaşında İtalya'ya gelmiş ve orada yaşamış. Eserlerini de İtalyanca yazmış. Zor Sevdalar, yazarın 1949 - 1967 yılları arasında kaleme aldığı 13 öyküsünden oluşuyor.
Tutku, aşk, kaçamak, yolculuk, aldatma, Calvino'nun öykülerinde bu temaların hepsi var. Ortak özellikleri ise hepsinin bir serüven olarak ele alınması ve anlatılması. Ayrıntılar, betimlemeler, iç sesler, derinlemesine analizler okuduğum öykülerde yoğun olarak yer alıyordu. Beni en çok etkileyenleri ise Bir Memurun Serüveni ve Bir Fotoğrafçının Serüveni başlığını taşıyan iki öykü oldu. Bir Fotoğrafçının Seüveni'ndeki kimi tespitler üzerine ben de çok düşünmüştüm bir dönem. Fotoğraf çekmenin anlamı / anlamsızlığı, anı yakalama çabası, sonradan bakıp bakıp düşünmek. Calvino, bu öyküsünde şöyle bir tespitte bulunmuş:
"Dünyaya bir çocuk getiren ana babaların ilk güdülerinden biri, çocuğun fotoğrafını çekmek oluyordu; büyümenin sürati nedeniyle sık sık fotoğraf çekmek gerekiyordu, çünkü hiçbir şey, çok geçmeden silinip yerini sekiz aylığa, sonrada bir yıllığa bırakacak olan, altı aylık bir çocuk gibi unutulmaya, anımsanmamaya elverişli değildi ve üç yaşındaki bir çocuğun ana-babasının gözünde erişmiş olabileceği yetkinlik, yerini dört yaşın yeni yetkinliğinin alarak, onu yok etmesine engel değildi, fotoğraf albümü her biri kendi benzersiz kusursuzluğuna yönelik bütün bu geçici yetkinliklerin kurtuldukları, yan yana geldikleri yer gibi oluyordu." s.50
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.