Ana içeriğe atla

Datça'nın yeni yıldızı olmaya aday: Villa Aşina

Villa Carla'ya gideli iki yıl oldu. Etkisi hala sürüyor desem yalan olmaz. Bilgisayarımın masa üzerinde uzun süre fotografın (yan tarafta görebilirsiniz) durmasının payı büyük elbette :) Villa Carla'yı benzerlerinden ayıran iki temel özellik tespit etmiştik. Bunlardan birincisi sizlerin de fotograflardan görebildiği eşsiz manzara. İkinci ve belki birinciden de önemli özellik ise işletmedeki samimiyet. Tüm gününü misafirlerin rahatına ayıran, sabah kahvaltıda öğleden sonra kahve keyfinde ve akşam yemekte güler yüzünü eksik etmeyen personel, ki kalabalık bir grup değil bahsettiğim, giderken arabanızdan arkasından su döküyor olmasından bahsediyorum samimiyet derken.
5 yıldır Carla'nın işletmeciliğini yapan Bülent Sancakdar, geçtiğimiz yaz kendi otelini inşa etmek üzere kollarını sıvadığını belirtmiş ve 2008 yazında hizmete gireceklerini söylemişti. 2008 yazına az kaldığını farkedince Bülent Bey'i aramak farz oldu. Sağolsun yeni tesisin fotograflarını göndermiş. Yandaki ve aşağıdaki fotograf Villa Aşina'dan. Bir sonraki gönderide diğer fotograflarını da yayınlayacağım. Ben de ilk kez henüz gitmediğim bir yerin tanıtım yazısını yazıyorum. Yeni tesis Carla'nın olduğu bölgede adı manidar: Villa Aşina. Bir yerde aşina olduğunuz herşey ve daha fazlası demek istiyorlar sanki :) Ayrıca Carla'da güler yüzü ile misafirlerin tüm sorunlarıyla ilgilenen mimar Arzu Hanım da Aşina'da olacakmış. Tek eksik haski cinsi bence otelin maskotu Zeyna. Zeyna taşınmış ve yerini duyduğuma göre Zeytin'e bırakmış.
Son olarak Datça'ya gitmenizi, bozulmamış (her ne kadar eski halini bilenler bu savı geçersiz bulsa bile) ve daha ne kadar böyle kalacağı belli olmayan Datça'yı görün. Bir çok tatil merkezine göre daha ucuza tatil yapabileceğiniz tesisler var. Tabii gün boyu süren yer yer eşek şakası havasında eğlenceler, açık büfe öğlen yemeği kuyruğu, dondurma saati, akşam animasyonları kısaca Akdeniz otellerinin all included (herşey dahil) havasından hoşlanıyorsanız sakın gelmeyin.

Yorumlar

  1. Villa Aşina, bu yılki durağımız olabilir. Yazın iki hafta tatil yaparız. Birisi Datça tatili, diğeri Çıralı. Bu iki yere uğramadan yazı bitirmeyiz... Ahmetin günaydın deyip bize sabah kahvesi getirmesi,abla canınız ne çekiyor yapayım demesi ve bunları içtenlikle söylmesi öyle her yerde bulunur şey değil (Datça), yada portakal ağcından portakal koparıp, nar koparıp gözlemenin yanında sunan Ayşenin gülümseyişi (Çıralı)...sitemde buraların reklamını az yapıyıyorum...çünkü insanların buraya gidip onları incitmelereinden oraları betona çevirmelerinden korkuyorum...

    YanıtlaSil
  2. @acupofcaffein:
    şimdi bu "reklamı az yapalım" konusunu daha önce de yazan, öneren olmuştu. belki de haklısınız. ancak ben de şöyle düşünüyorum: internet deniz-derya. bu deniz-derya içerisinde birbirimizi bulabiliyorsak (birbirimizi derken benzer keyifleri paylaşan insanlar demek istiyorum) keyif aldıklarımızı paylaşsak bile oralardan keyif almayacaklar zaten sayfalarımızı da ziyaret etmeyecekler. Geçenlerde arkadaş anlatıyordu Çıralı mı ne Antalya'da bir yere gittik böyle şey olmaz, ben orada pansiyonda kalıp dünyanın parasını verdim. aynı paraya herşey dahile giderdim
    diye. yani diyeceğim o ki korkmaya gerek yok. bizlere keyif veren şeyler çok kişi tarafından paylaşılmıyor zaten. yani istesek bile yazdıklarımızla oralara gidenler artmaz. tabii buna sevinmek mi lazım orası uzuuun bir yazının konusu olabilir :)

    YanıtlaSil
  3. Villa Aşina'ya sakın gitmeyin! Arz Hanım denilen şahsın çok kötü ve içten pazarlıklı biri olduğunu göz önünde bulundurun. Manzarası çok güzel diye 10 günlük yer ayırttığımız, hatta kendilerine güvenerek bir haftalık ödemeyi nakten ve peşinen yaptığımız Villa Carla'da her gün buz gibi suyla duş yapmak zorunda kaldık. Bütün şikayetlerimize rağmen gülüp geçtiler, hiç mi hiç ilgilenmediler. Gerisini anlatmama bile gerek yok. Cilaya aldanma kardeş.

    YanıtlaSil
  4. "Adsız" adlı yorumcunun yazdıklarını hayretle karşıladım. Villa Aşina iyi bir yerdi biz ziyaret ettiğimizde...

    YanıtlaSil
  5. Benden söylemesi... Gidenin hem parasına yazık olur, hem de tatili rezil olur

    YanıtlaSil
  6. Aralıklarla iki olumsuz yorumu görünce merak ettim ben de. Ilk olumsuz yorum, begenmedigi yonleri belirtmis. Ikinci yorum daha ustu kapali kalmis. Zaten fazla olmayan sevdigim mekanlarin birini kaybetmedigimi umarim...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

yapay zekasız içerikler

Okuduğunuz LinkedIn paylaşımlarından blog sayfalarına, akademik makalelerden whatsapp mesajlarına neredeyse tüm içerikler yapay zeka araçlarınca hazırlanıyor. Artık doğru arama cümlesi, prompt, ile yapay zekayı çalıştırmak bile ayrı bir iş hâline dönüşmüş durumda.  Neredeyse tüm içeriklerin hazırlanmasında yapay zeka kullanılıyorken, akıntıya kürek çekmek gibi bir işe soyunmak, yapay zeka kullanmadan yazılar oluşturmaya çabalamak pek akıllıca değil diye düşünülebilir ilk bakışta.  Oysa blog yazmanın en keyifli yanı, duygu ve düşüncelerini kendi kelimelerinle not etmek ve bir süre geçtikten sonra dönüp onları okumak. O günlerde neler hissettiğini hatırlamak. Yapay zeka ile oluşturulan içeriklerde alamayacağınız bir tat.  Bu yüzden, arada yazım hataları olsa da, kimi zaman okunması zor olsa da kendi zekam ile oluşturmaya devam edeceğim. Bu kararımı paylaştığım 16 Haziran öncesi içeriklerin kimilerindeki yapay zeka katkılarını ise düzelmeden korumaya karar verdim. ...