Ana içeriğe atla

bloga yeni yayın dönemi yarın (2 Ağustos Pazar) başlıyorrr...

Televizyon dünyası, ülkemizdeki bir çok şeyde olduğu gibi, herşeyini okullara göre programlamıştır. Yeni yayın dönemlerinin hazırlıkları yaz aylarında, okullar kapalıyken, yapılır. İnsanları evlerinde camlara bakarak transa sokacak yayınların ne olacağına karar verilir. Eylül 15'le birlikte televizyonlar "yeni" trans materyallerini tanıtır. Amaç tek ve nettir: İnsanların ekrana olabildiğince uzun bakmalarını ve bu arada araya olabildiğince uzun süreli reklamlarla doldurmak. Bu yazdığım aslında işin uygulaması, amaç para kazanmaktır. Başka her sektörde olduğu gibi. 
Benim ise böyle bir amacım yok. Parayı, başka işler yaparak kazanıyorum. Paranın, günümüzde çok şey olsa bile, neyseki herşey olmadığını farkedeli epey zaman oluyor. Bu durumda, böyle özene bezene yeni yayın dönemi açılışları, insanlarla söyleşiler falan garip geliyordur eminim kimilerine. Neyse, lafı daha fazla uzatmayayım ve müjdemi paylaşayım: Yarın yeni yayın dönemi başlıyor....
İlk pazar yazısı ne zamandır yapmak istediğim bir e-söyleşi: İnternetteki en iyi Türkçe Paris Rehberi'nin, PARISTE.NET'in kurucusu ve yazarı Ahmet ÖRE ile.
Paris, görmek için yanıp tutuştuğum bir kent olmadı hiç. 2014'te bir yıllığına Paris'te yaşayacağımızı öğrendiğimde de havalara uçmadım. İnsan nelerle karşılaşacağını, yaşadıklarının hayata bakışına katacakları her zaman doğru tahmin edemiyor. Paris, bu anlamda çok farklı bir kent. Prag ile ilgili insanların görüşünü sorsanız söyleyecekleri birbirine çok yakındır. Aynı şey Paris için geçerli değil. Öncelikle gerçek anlamda bir dünya şehri. Görmediğim ve görmek için hiç heves etmediğim New York için de benzer bir tespit yapılır hep. Müzeleri, parkları, moda dükkanları, gurme lokantaları, hediyelik eşyacıları, fantazi merkezleri ile her ilgiye verecek çok şeyi olan bir şehir. Aynı zamanda tarih boyu her ülkenin devrimcilerine ev sahipliği yapmış, Paris Komünü, 1789 devrimi gibi tarihin akışına etki etmiş Victor Hugo'dan Camus'a yazarların beslendiği bir kent. Mezarlıkları gezilen kaç kent vardır dünyada? 

Ahmet ÖRE söyleşisinin sorularını yayınlayayım önden. Bugün sorularla yetinmek  zorundasınız. Merak etmeyin kıymetli insan Öre, söz verdiği gibi yanıtları gönderdi kısa sürede. Hem de ne yanıtlar, her birinden ayrı yazı konusu çıkacak kadar ayrıntılı. Neyseki okuduğunuz basılı bir dergi değil. Sayfa maliyetini düşünmek zorunda değilim / değiliz. Söyleşide kendi çektiği fotografları kullanacağım. Bu anlamda hem fotograflar hem söyleşi ve en çok da böylesi iyi bir web sayfası hazırladığı için kendisine KOCAMAN TEŞEKKÜRLERRR.....
İşte sorular:

1. Kısaca Pariste.Net'i tanıtmanızı istesem.

2. Paris, sadece Türkiye'den değil tüm dünyadan turist çeken müzelerle dolu bir şehir. Kentin kendisi de müze gibi zaten. İstanbul ise tarihilik bakımından Paris'i geçse bile o miras yeterince korunmuyor diye düşünüyorum. Hem İstanbul'da hem Paris'te yaşamış, ikisini kıyaslayabilecek deneyimi olan bir yazar olarak size sorsam neden olmuyor bizde diye.

3. Paris çok yönlü çok yüzlü bir şehir. Sabahın erken saatleri metroları dolduranların, tuvaletleri temizleyenlerin ya da daha doğrudan yazayım düşük ücretli işlerde çalışanların ten rengi, Paris'in başka bir yüzünü gösteriyor. Bu yüz hep bize unutturulmaya çalışılan, İstanbul'daki Cezayir sokağının adını Fransız sokağı olarak değiştirecek kadar pervasız bir kibri de saklıyor. Onca filozof, yazar yetiştirmiş 1789 burjuva devrimini yapmış Fransa'nın tarihini ve bugününü sömürgecilik şekillendirmiş. Sizin blogunuzda Paris'in sadece güzellikleri var. Bu bilinçli bir tercih mi?

4. Bu son soru, sorudan ziyade istek aslında. Geçenlerde Ahmet Ümit radyoda konuşurken İttihat ve Terakki konulu roman hazırladığını söylüyordu. Ben de o dönemi araştıran birisi olunca Paris'te İttihat ve Terakki'nin izlerini aramıştım. Osmanlı İttihat ve Terakki'nin Paris Şubesinin olduğu bina halen ayaktaydı. Rue des Ecoles'teydi sanırım. İsteğim şu: Prag'da butik turlar vardı. Kafka turu, Sosyalizm turu gibi. Paris bu açıdan çok zengin. Böyle paket turlar düzenleseniz birisi de İttihat ve Terakki turu olsa ne iyi olurdu şimdiden teşekkürler.

not: merak edenler için bu yazının fotografları bana ait. Ahmet Öre ile tanışıklığım yok. Paris'i görmenizi öneririm. Yaşamak ise Fransızca bilmeyen birisi için kabus... 

Yorumlar

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Hız sınırlamaları

Ankara'da yaşayanlar yakından bilecektir. Ankara'yı Eskişehir'e, Konya'ya ve İstanbul'a bağlayan yollardan şehir merkezine doğru gelirken, neredeyse hiç, ışığa takılmıyorsunuz. Tüm ışıklı kavşaklar köprülerle aşılmış durumda. Her üç yolda da yaklaşık 4 gidiş 4 de geliş şeriti yapılmış. Hız sınırı ise 50 km / saat. Olabildiğince bu yollardan uzak durmaya çabalasam bile zaman zaman buralara yolum düşüyor. Yolun en sağ şeritinden saatte 60 km civarında hız ile seyretmeye gayret ediyorum. Ancak bunu başarabilmek pek kolay olmuyor. Dikkatinizi çekmek isterim; saatte 60 km, yani azami hız sınırının %20 fazlasıyla yolun en sağından ilerlememe izin verilmiyor. Nedeni çok basit. Bu yollarda trafik ortalama 90 km /saat hız ile akıyor. Bu gerçeği tüm denetim elemanları da biliyor. Ne zaman bir kaza olup 3-5 kişi ölüyor, kazanın ertesi günü herkes hızın ölüm getirdiğinden bahsediyor. Ardından arabalarına binip, sanki biraz önce hızın ölüm getirdiğinden bahsetmemiş gibi, 90-100 ...