Ana içeriğe atla

Fransa ile ilgili her konuda yardımcı olabilecek bir şirket: A CONCEPT

Fransızca bilmemenin dilsizlik anlamına geldiğini Paris'te yaşamak durumunda kaldığınızda anlayacaksınız. Hizmet sektöründe en basit işlemlerin bile saatler / günler süreceğini, ev kiralamak için istenilen belgeleri, ödeme yapmak için çek kullanmanız gerektiğini, taksiye dört kişi binmek için ek para vereceğinizi yaşayarak da öğrenebilirsiniz elbette. Ancak, inanın bana, bu işlerde yardım almak için vereceğiniz her kuruşa değer/değdi. 

Bu söyleşi, Paris'te Fransızca bilmeyen bir ailenin başına gelecek türlü zorlukları yaşamasını engelleyen bir dostumuzun şirketini tanıtmak amacıyla yapılmış ve yayınlanmıştır. 

Cumhuriyet Gazetesi'nde zaman zaman Paris haberleri çıkan Aslı Ulusoy Pannuti sayesinde tanıdık Elvan Hanım'ı ve şirketi A Concept'i. Bizimle aynı dili konuşan birisinin, başımız sıkıştığında yardım edebileceğini bilmek bile öyle rahatlatmıştı ki bizi. Gittiğimizin haftasında evimizi kiraladıysak, aile büyüklerimiz geldiğinde Paris'i onlarla dolaşacak Türk rehber bulduysak ve Loire vadisi gezisini becerebildiysek hep Elvan Hanım'ın yardımları sayesinde oldu. Umarım bu yazı sayesinde sizler de Fransa konusunda danışabileceğiniz bir şirket tanımış olursunuz. 



1. Kendinizden ve şirketinizden bahsedebilir misiniz? 

1994 yılında, asıl mesleğim olan şehir planlama dalında, 5 aylık bir öğrenci staj bursu ile geldim Paris’e. Fransızcam lise yıllarından vardı, çok da zorluk çekmedim bu anlamda.

Ama sizin de belirttiğiniz gibi çek kullanma alışkanlığını edinmek, yeni bir kültürün gerektirdiklerini deneyimleyerek öğrenmek, oturma izni almak/yenilemek ile uğraşmak o 20’li yaşlarımda ağırıma gitmişti. Tek başıma ve deneyimsiz olduğum için muhtemelen; ama ruhum savaşçıdır. Bu zorluklarla savaşırken (bir yandan da, stajın yanı sıra kaydolduğum kentsel ekonomi master derslerine adapte olmak gibi bir zorluk vardı başımda, diğer yandan da bursum bittiğinde hayatımı nasıl kazanacağım sıkıntısı...) Paris girmiş kanıma farketmemişim bile…Her bütçenin her zevkin kendine yer edinebileceği bir kent burası. Arjantin tangosu ile tanışmam ve gösteri yapacak seviyeye hızla ulaşabilmem, geri kalan 1,5 yılımı önemli ölçüde finanse etti, çok mutluydum, çocukluğumdan beri tutkuyla bağlı olduğum sahne tozuna kavuşmuş, sevdiğim mesleğimin yeni boyutlarını keşfeder olmuştum ve bir şenlik olan Paris'te yaşıyordum.

1996’da 2 yıllık master eğitimimi tamamlayıp Ankara’ya döndüm, ama Paris bırakmadı beni, sevdiğim işime, yeniden kavuştuğum çocukluk arkadaşlarıma, ailemin sıcaklığına rağmen çok özlüyordum. Ve master jürimde tanıştığım bir hocamın doktora teklifini ikiletmeden koşarak geri döndüm ikinci yurduma, girmiş kanıma, yapılacak bir şey yok…

1997 eylülünde vardıktan hemen sonra bırakıp valizlerimi tanıdığım Paris’le yeniden selamlaşmak üzere yürüyüşe çıktım, sevdiğim yerlerde yürüdüm saatlerce, bir yıl önce müdavimi olduğum bir bistroya oturdum en son, garson «her zamanki gibi bir kadeh beyaz mı ?» diye karşıladı beni. O an, «sanırım evim burası» hissiyatımı tarif etmem mümkün değil  ve her türlü zorluklarına rağmen buraya yerleşebilmek için elimden geleni yapacağıma karar verdiğim andı o sanıyorum.

Bugün eşim olan kişiyle tanışıp da çok hızlı bir şekilde hayatımızı birlikte sürdüreceğimize karar vermemize kadar, çok uzun yıllar, hep geri dönecekmişim gibi yaşadım aslında, baba mesleğim aile bağlarım da içimi kurcalayan etmenlerdi. 2002 sonunda tanıştım kendisiyle, 1,5 yıl sonra evlenmiştik ve ben demiri atmış oldum Paris’e !

Doktoramdan sonra eğitmenlik yaptım birkaç yıl, dinamiği uymadı kişiliğime, ekran başında yalnız hissettim kendimi. Kamu sektöründe, bir Valilikte 3 yıl Çevre Dairesi başkanlığı yaptım. Doktora uzmanlığım olan, Sürdürülebilir Kalkınma politikaları idi ismi, çok severek yaptığım bu işte de kamu sektörünün yavaşlığı ve hiyerarşik karar alma düzeni uymadı kişiliğime. 

Özel sektöre geçtim, bir İngiliz şirketinde sınai gayrimenkul/ kentsel dönüşüm projeleri üzerinde çalışmaya başladım 2006’da. 2008’de mali kriz patlak verince şirketimin ana merkezi önce yurtdışındaki şubeleri kapatınca işsiz kaldım, 2008 Eylül.


Hayatımı kendi istediğim gibi yönlendirebilmek için ideal fırsatı yakaladığımı anlamam birkaç ayımı aldı.

Paris’teki ilk yıllarımda «keşke yanımda bir bilen olsa» tohumu atılmış aklımın bir kenarına. 2010 yılında, biraz şans eseri biraz da turizmle paylaşılabilecek zenginliklere inancım nedeniyle, bir turizm danışmanlık şirketi kurmaya karar verdim. Şirketimin mayası çabuk tuttu, işlerim hızlı gelişti.

Bundan cesaret alarak bir dairesini de yurtdışından Fransa’ya gelen yabancılara destek hizmeti vermek üzere geliştirmeye karar verdim 2012’de. 20 yıl önce, ilk yıllarımda «keşke yanımda birisi olsaydı» düşlerimin içindeki «o birisi» A CONCEPT olsun istedim.


2. Ne tür hizmetler sunuyorsunuz? 

Şirketim iki ayrı dalda, turizm ve yaşam danışmanlığı konularında hizmet veriyor.

A CONCEPT, turizm dalında, grup veya bireysel olarak Fransa’ya seyahat edecek özel ve tüzel kişilerin hem turistik hem de kurumsal amaçlı gezilerinde tasarım aşamasından itibaren (yöre, otel, toplantı mekanı seçimi, tercüman, teknik ekipman temini, gezi önerileri vb.) Fransa’dan dönene kadar her etabında yanlarında yer almaktadır.

Temalı ve özel amaçlı turlar (örneğin gurme, fotoğrafçılık, güzel sanatlar, şarap tadımı, Fransa kültürünü tanıma) uzmanlık alanımızdır.

Misafirlerimiz doğrudan bağlantıya geçebilecekleri gibi Türkiye’deki seyahat acenteleri aracılığı ile de bizlere ulaşabilirler.

Acentemizin iki özelliği vardır, klasik seyahat acentelerine oranla, turizm jargonunda incoming acente olarak tabir edilen, yurtdışından Fransa’ya gelen misafirlerin ağırlanması konusunda uzman olması birincisi. İkincisi ise, kapalı grup olarak tabir ettiğimiz dosyalar üzerinde çalışıyor olmasıdır. Bu ikincisi rakiplerimizden de bizi ayıran önemli bir farktır. Bizim organize ettiğimiz seyahatlerde birbirini tanımayan kişilerden oluşan gruplar yoktur, yani mesela 10 çift arkadaş toplanmıştır, bir şirket 20 elemanına motivasyon gezisi düzenlemiştir, bir baksa şirket yine birkaç elemanına mükafat vermek istemiştir, gruplar hazırdır, kapalı gruptur.

Kitle turizmi yapmayı asla hedeflemeyen, butik bir acenteyiz ve hizmet kalitemizi korumak, hedef kitlemizi sadik ve memnun kılmak için butik olarak da kalacağız.Talep üzerine fiyat veriyoruz, her gün kalkan kimsenin birbirini tanımadığı düzenli turlarımız yoktur.

Danışmanlık dalında ise, Fransa’nın herhangi bir kentinde, herhangi bir amaçla yaşama projesi olan kişilere karar aşamasında ve süreç boyunca hizmet vermeyi görev edinmiş bir ekibimiz var A CONCEPT bünyesinde.

Fransa’da iş kurmak, şirket açmak, is için tayini çıkınca ev bulmak, öğrenci olarak gelirken yurt veya kiralık ev bulmak, üniversiteye kayıt işlemleri aşamasında destek olmak gibi hizmetleri verebilecek uzman bir ekip hizmet veriyor. Mali müşavir, avukat, halkla ilişkiler uzmanlarından oluşan bu ekip çok dilli, Türk hukukunu ve kültürünü iyi tanıyan kişilerden bulunmaktadır. Bu ekibi oluşturan uzmanların hepsi A CONCEPT'in maaşlı elemanları değildir, orkestra şefi A CONCEPT, gerek duyulan uzmanlık dalına göre yardıma çağırdığımız uzmanlarımızla misafirlerimiz arasındaki köprüyü biz kuruyor, iletişimi biz sürdürüyoruz. Yani, karmaşık olacak dosyalarda bile müşterimizin tek muhattabı A CONCEPT temsilcisi olarak şahsım oluyor. Benim için, verdiğimiz hizmete hakimiyet açısından, misafirlerimiz açısından da iletişim kolaylığı açısından bu yöntemimiz pozitif değerlendirmeler aldı hep.

İş adamları için hizmet bölgemiz, pazarın gereği, genellikle Paris, Lyon ve Strasbourg olarak yoğunlaşmaktadır.

Öğrenciler ise belli başlı, YÖK'ün de denkliğini tanıdığı üniversitelerin bulunduğu, öğrenci kentlerinde yoğunlaşmaktadır, Paris, Lille, Toulouse, Montpellier, Strasbourg, Bordeaux, Nantes, Rennes, Lyon vs. Bu kentlerde öğrenci dosyalarımız için temsilcilerimiz bulunmaktadır. Bu kişiler, uzun yıllardır Fransa’da yasayan, öğrenciliklerini burada tamamlamış, iş hayatına yeni atılmış veya atılmak üzere olan genç arkadaşlarımızdır. Öğrencinin halinden en iyi „yeni eski öğrenciler" anlar mantığı ile iletişim kurduğumuz bu elemanlarımız hakikaten de en doğru hizmeti vermektedir.


3. Ücretler ile ilgili kabaca (sadece fikir edinmek açısından eğer olanaklıysa) bilgi verebilir misiniz? 

Ücretlerimiz dosyaların niteliğine göre ve talebin işleme geçiş sürecine göre değişiklik göstermektedir.
Şöyle ki, örneğin bir öğrenci dosyasında yapılacak iş aslında belli:

Genellikle öğrenci okuluna ön kayıt onayını almış oluyor bize başvurduğunda.
Konut bulmak için ilk başvuru geliyor.
Bizim sunduğumuz öneri iki aşamalıdır :
  • Gelmeden önce konut bulmak; ev sahibi veya yurt idaresi ile kira sözleşmesinin en iyi koşullarda imzalanabilmesini sağlamak, tüm ev sahiplerinin ve yurt yönetimlerinin zorunlu koşacağı garantör meselesine çözüm getirmek, zorunlu olacak banka hesabi açtırmak için gerekli randevuların alınması, konuta elektrik bağlanması için elektrik idaresi ile sözleşme yapılması, konut sigortası gibi konularda işlemleri gerçekleştirmiş olmak,
  • Geldikten sonra da hem okula hem de Fransa’da yasama adaptasyon sureci içinde en az iki ay, öğrencinin yanında yer almak şeklindedir.


Genellikle en az 3 ay kadar suren bu süreç içinde Bu hizmetlerimiz için 400 € talep ediyoruz.

Kimi zaman, öğrencilerin okul seçiminde de desteğe ihtiyaçları oluyor. O zaman dosyanın süreci biraz daha farklı işlediği için öğrenci ve velileriyle birlikte talebin niteliğine göre, geçirilecek zaman üzerinden bir „paket fiyatı“ oluşturuyoruz.

Aynı şekilde burada iş kurmak isteyen, veya tayin nedeniyle belli bir zaman için yerleşmek isteyen kişiler için, gereksinimleri doğrultusunda, geçireceğimiz zamanı hesaplamak koşulu ile fiyat belirleyebiliyoruz. Genellikle saat ücretimiz ortalama olarak 80 € civarında, ancak bu bedel, gereken uzmanlık derecesine göre artış gösterebilmektedir.

Turizm dosyalarında ise genel bir fiyat vermem mümkün değil, daha önce açıklamaya çalıştığım gibi talep üzerine çalıştığımız için seçilen döneme, kişi sayısına ve istenilen konaklama kategorisine göre fiyatlar değişiklik göstermektedir.

4. En çok hangi hizmetleriniz talep görüyor. 

Turizm konusunda şirketlerin incentive tabir edilen, motivasyon gezileri, seminer organizasyonları ve şirketlerin özellikle üst düzey görevlilerinin bireysel olarak talep ettiği temalı geziler en çok talep gören hizmetlerimiz arasında. Bireysel nitelikli, ailecek tatil amaçlı talepler de üzerinde severek çalıştığımız dosyalar.

Danışmanlık hizmetlerimizde şampiyon, öğrenciler ve iş adamları için 3-4 günden başlayıp 3 yıla kadar uzanan süreçlerde konut araştırmalarıdır, ardından da şirket kurmak için danışmanlık hizmetlerimiz geliyor.

Fransızca eğitim veren lise öğrencilerinin yaz okulu talepleri, Fransız şirketleri ile yoğun olarak çalışan şirketlerde işadamlarının dil kursları da üçüncü sırayı almaktadır.

5. Sizinle benzer çözümler sunan rakiplerinizden farkınızı sorsam. (böyle bir rakip var mı bilemedim :) 

Turizm konusunda rakiplerimizden iki temel farkımız vardır, birine daha önce kısmi olarak yanıt verdim, butik oluşumuz, diğeri ise tüm Fransa’da hizmet verecek lojistik ağa ve birikime sahip olmamızdır. Sektördeki hiçbir rakibimizi tam olarak rakip olarak görmüyoruz, bizim kadar yoğunluklu olarak bireysel dosya üzerinde çalışan rakibimiz yok, bireysel dosyalar ile grup dosyalarının iş hacmi aynı, mali getirisi ise neredeyse 1'e 10 şeklindedir. Bizim için bireysel dosyalarda, paylaşmaktan aldığımız haz, verdiğimiz memnuniyet ön planda olduğu için hizmetimizde fark doğuyor kanısındayım. Şehir planlama geçmişimden kaynaklanan, ülkeyi karış karış gezmiş olmam ve yerel bağlantılarımın genişliği sayesinde de gezi önerilerimizin çeşitliliği de ayrı bir fark sanırım. Ülkeyi bir turist gibi değil işim gereği yaşayan biri olarak tanıdığım ve bu öğrendiklerimi gösterebilmek/paylaşabilmek için çıktım bu yola. Bu şahsi tutkumun yaptığımız önerilere yansıması için elimizden geleni yapıyoruz, misafirlerimizin bizi tekrar araması en büyük kazancımız.

Danışmanlık konusunda ise, sanırım müşterimizle kurduğumuz birebir ilişkiyi öne çıkartabiliriz. Yani “müşterimizin bugünkü gereksinimleri, birkaç zaman önce bizim kendi gereksinimlerimizdi, ne hissettiğini anlıyoruz, nasıl çözüm getireceğimizi biliyoruz” güvencesi ile yola çıkabiliyor oluşumuz önemli bir farktır diye düşünüyorum.



6. Son olarak Türkiye'de özledikleriniz, Türkiye'deyken özledikleriniz desem 

Türkiye’de ailemi özlüyorum, insan ilişkilerinin sıcaklığını özlüyorum en çok.

Yalnızlık çekmedim hiç, çok derin arkadaşlıklarım oldu taa en başından beri. Ama, buzları çözmek biraz zaman alıyor, çözüldükten sonra ise koşullar ne olursa olsun kopmayacak bağlar kuruluyor.

Ve Fransızlar çok gezen ve aile bağları bizler kadar gelişkin olmadığı için arkadaşlık bağları daha güçlü olan bir millet. Nasıl anlatsam, buraya ilk geldiğimde bir seyahat sırasında tanıştığım bir kız, öğrenci yurdumdan çıkıp boş eve taşındığımda çarşafımdan tencereme “ilk mecburi donanımlarımı” karşılıksız vermişti. Yıllar sonra, ilk bebeğim doğduğunda, yatağından giysilerine odasının dekorasyonuna kadar her türlü gereksinimlerimizi arkadaşlarımız verdi, arasından gönlümüze göre olanları seçebilecek lüksümüz vardı…İhtiyacımız olduğundan değil, bu tür paylaşımlar Fransız kültürünün bir parçası olduğundan. Arkadaşlık bağlarını ve dayanışmanın önemini anlatmaya çalışıyorum dilim döndüğünce...

Türkiye’ye bir gün geri dönsem, Fransızların ukalalıklarını, şovenliklerini ve çok bilmişliklerini hiç özlemeyeceğim sanırım. Ama bu huylarının da bugünkü "ben"e çok katkısı oldu. 90'lı yılların ilk yarısında buraya geldiğimde, bir ihtilal çocuğu olarak büyüdüğüm için, hiç okumadığım kadar çok Osmanlı ve Türk tarihi okuyup kendimi geliştirme ihtiyacı hissettim. Fransa’da üniversite öğrencisi gençler, 1. François zamanında Osmanlı’da kim padişahtı gibi sorular sorabiliyor, benim o dönemde hiç aklımın ucundan geçmeyecek sorulardı bunlar. Öğrenmem gerekti…Şikayet edecek değilim elbette. Bunun yanı sıra atgözlüğünden yaklaşımları ile de savaşmam gerekti, Türkçe yazarken ben "nece yazıyorsun? niye Arap alfabesi değil?" "Babanın kaç karısı var?" soruları çok canımı yakmıştı ilk aylar. Bugün artık pek sorulmuyor bu sorular, karşılıklı çok yol kat ettik sanırım. Bugün başka sorular soruyorlar ama kanaatimce bu soruların sorulmasının en büyük nedeni, onların atgözlüğünü gözlerinden sökebilmek için yeterli sesimiz çıkamamasıdır. Bu konu bir başka söyleşimize konu olabilir belki :)

Türkiye’deyken özlediklerimi sorarsanız, sanırım sosyal ve düşünsel bağımsızlığımı öne çıkarabilirim.

Elvan UZEL MATEO (Mrs)
Partner - Business Development

A CONCEPT Travel in France
189, Rue du Faubourg Saint Martin
F - 75010 Paris
T : +33 953 660 840
F : +33 958 660 840

M: +33 674 581 761

http://www.aconcept-travel.consulting/tr/

Bu uzun söyleşiye vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Son sorunun yanıtını bir sonraki söyleşinin sözü olarak kabul ediyorum :) Yazıdaki tüm fotograflar Elvan UZEL MATEO tarafından gönderilmiştir. Tüm telif hakları kendisine aittir. Kendisinden izin almadan kullanmak yasaktır.  


Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

bir kez daha sayısal karasal televizyon

Barselona yayın kulesi Tibidabo Barselona Bu konu üzerine blogda bugüne kadar 99 yazı yazdım. Yüzüncü yazıda ilk 99 yazıda savunduğum herşeyi bir kez daha mı düşünsek diyorum. Fazla merakta bırakmadan başlayayım derdimi anlatmaya: İlk 99 yazıyı okumanızı beklemediğim için kısacık bir özet geçeyim. Daha kolay okunacağını umarak maddeler halinde yazayım dedim. Konu neydi? Karasal ortamda, yani çatımızdaki "kılçık" anten ya da televizyonlarımızın üzerindeki "tavşan kulağı" anten ile aldığımız, televizyon yayınlarının yeni teknolojiye uygun hale getirilmesi. Teknik ifadesiyle analog karasal televizyon yayınlarının sayısallaştırılması.  Neden böyle bir şeye gerek duyuldu? İki nedeni var. Öncelikle televizyon yayınlarının kalitesi arttı. Daha net görüntüler, daha büyük ekranlarda izlenebilecek kadar net görüntüler ve daha daha büyük ekranlarda daha daha ayrıntılı renklerin izlenebileceği kadar net görüntüler. Teknik ifadesi ile PAL yayınlar önce standart