Ana içeriğe atla

sayısal karasal radyoya doğru


  • Radyonun da mı sayısalı var?
  • Ben cep telefonumdan istediğim radyoyu dinliyorum zaten, öyle antene mantene de ihtiyacım yok. Hem istersem Malezya'da olayım NTV radyonun haberlerini hiç kaçırmıyorum.
  • Arabada dinliyordum eskiden. Şimdi spotify çıktı, artık orada da bluetooth'la teybe aktarıyoruz. İstediğimiz şarkıyı çalıyoruz. 
  • Bu kadar yatırım yapılır mı kardeşim, akıl var mantık var. Sen tut onlarca FM vericisini sök, yerine sayısalını kur. Onca para ona harcanacağına...
  • İş mobilde mobil. Ben bunu bilir bunu söylerim. Bak Japon yapmış, 6,5 G varmış ama piyasaya sürmüyorlar. 
  • O değil de kansere de çare bulmuşlar ama sırf ilaç sektörü para kazanmaya devam etsin diye açıklamıyorlarmış halka.
  • Geçen gazetede okudum İsviçreli bilim adamları araştırmış......
Bu kez farklı bir giriş yapayım istedim. Sizlerin yorum olarak yazacaklarını ben başa koyayım :) Şaka bir yana, yıllarca sayısal karasal televizyonu insanlara anlatamamış olmanın ezikliği ile yaşadım. Şimdi işim daha da zor. Zaten radyo da dinlenmiyor ki ile başlayan bir algıyla mücadele etmem gerekecek. 

Bildiniz, yeni tutkum sayısal karasal radyo. Yakında müjdelerini de duyacağımıza inandığım güzel gelişmeler oluyor. Büyük bir motivasyonla, gece gündüz demeden çalışıyoruz. 

Bundan iki yıl kadar önce bir otobüs yolculuğunun tüm kısıtlılıkları altında, biraz yoldan sıkılmış, biraz sıcaktan bunalmışken yazdığım bir yazı vardı. Buradan erişebilirsiniz halen ona. Orada bir proje planı önermiştim sayısal radyo ile ilgili. 

O yazıyı bir daha okuyun, planı aklınızda tutun :) Hatta biliyorum üşeneceksiniz git orayı tıkla, yeni sayfaya geç, oku...

Bu arada fotografın yazıyla ilgisini kuramayanlar için söyleyeyim, altı yaşını bitiren sevgili kızımın "Muz Kafalı Kadın" isimli bu eserinin fotografını çekmeye çalışırken bir yandan da sayısal radyo konusunda birisine e-ileti yazmaya çabalıyordum. "Muz Kafalı Kadın" eserinin arkasında "digital radio" ismini görünce, yazının görseli belli olmuştu :)

Buyurun aşağıya kopyaladım:


  • Kamu yayıncısı, ücretsiz dağıttığı FM alıcılı radyolara (bunlar nostaljik görünümlü radyolar diye bu kamu yayıncısının yarışmalarında hediye ediliyor, aynı zamanda benzerleri marketlerde satılıyor) DAB alıcı koyacak. Benzer radyolar başka kurumlarca da hediye olarak dağıtılıyor. Bu radyolara da DAB alıcı konularak, kamuoyunda DAB'nin ne olduğunu deneyimleyen bir "early adaptor" (erken kalkan yol alır) grubu oluşturulacak. 

  • İlk maddeyle eş zamanlı olarak verici tesis ve işletmeden sorumlu şirket büyük illerde DAB verici sistemleri kuracak ve buralardan seçeceği, çok dinlenen radyo kanallarının yayınlarını, DAB kalitesinde yayınlamaya başlayacak. 

  • Gene ilk maddeye eşanlı olarak kamu yayıncısı da FM'de olmayan DAB'ye özel hazırlanmış çok talep görecek radyo postaları hazırlayıp gene öncelikli olarak büyük illere kuracağı (belki de verici tesis ve işletim şirketinden alacağı hizmet ile) DAB vericilerinden yayınlayacak. Kamu yayıncısının arşivindeki unutulmaz sesler bu yayınlar için bulunmaz kaynak niteliğindedir. 

  • Düzenleyici ve denetleyici otorite, bu deneme yayınları için gerekli frekansların boşaltılmasını sağlayıp alıcıların, en azından ilk yıl boyunca sübvanse edilmesi için gerekli işlemleri yapacak. Bu konuda ilgili bakanlıklara, üreticilere telkinlerde bulunacak. Aynı zamanda alıcıların yerli firmalarca imal edilmesi konusunda teşvik mekanizmaları düzenleyecek. 

  • Bu projenin olmazsa olmaz ayağı ise araç imalatçılarına dayanıyor. İlgili bakanlık yeni üretilen otomobillerdeki radyo alıcılarının DAB'yi de desteklemesini zorunlu kılacak düzenlemeleri hayata geçirecek. Hali hazırda kullanmakta olduğum 2011 model otomobilimin radyosunda DAB / AM alıcı var görünüyor. Ancak üretici şirket, Türkiye'de satılan modellere DAB alıcı koymamış. Yani, bu madde belki de en kolay hayata geçebilecek olan maddedir. 

  • DAB denemelerinin başlamasının ardından ilk yıldan sonra piyasada hatırı sayılır sayıda DAB alıcı olacaktır. Deneme yayınlarına katılan özel yayıncılar ve kamu yayıncısı DAB'nin ek avantajlarını görüp teknolojiye ısınmış olacaktır. Ardından düzenleyici ve denetleyici otorite sayısal radyo frekans tahsis ihalesini yapacak. 

  • İhale sonrası yapılacak son işlemi ise özel radyo yayıncısı kuruluşlar gerçekleştirecek. DAB ile artan reklam gelirleri ve yeni reklam olasılıklarını, DAB alıcılarının sübvansesinde kullanacak. Burada doğru kelime sübvanse değil elbette. Gazeteler aracılığıyla kupon karşılığında dağıtılması bir model olabilir mesela. Burada alıcı ücretinin bir bölümü promosyonu yapan kuruluşça karşılanır ve işte size sübvansiyon.


Yorumlar

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İstanbul Modern İzzet Keribar sergisi

İstanbul Modern'de 2024 Kasım ayında açılan İzzet Keribar'ın fotoğraflarından oluşan seçkiyi ziyaret etmek istiyorsanız 25 Mayıs 2025'e kadar vaktimiz var.  Farklı dönemlerde ve mekânlarda çekilen birbirinden etkileyici kareleri incelerken Keribar'ın notlarını okumayı ihmal etmeyin. İyi fotoğrafın, belki de herşeyin "iyi"si için geçerli olan, özen ve sabır gerektirdiğinin kanıtı gibiydi sergi. İstanbul Modern'in terasında martı, Galata Kulesi ve şehri yıkayan yağmuru tek karede sabitlemeye çalıştığım fotoğraf için aynı özen ve sabrı gösterdim mi bilemiyorum.

23 Nisan depreminin ardından

1999 yılında yaşanılan büyük depremin üzerinden 26 sene geçmiş. O günden bu güne her sarsıntının ardından konuşanlar ve konuşulanlar neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul'un depreme hazır olmadığı, kentsel dönüşümün olması gerektiği kadar hızlı ilerlemediği, toplanma alanlarının yetersizliği gibi bir çok eksiklikten bahsediliyor.  1999 Marmara depreminin üzerinden 26 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda şehirler büyüdü, nüfus arttı, teknoloji ilerledi. Ancak her sarsıntının ardından dile getirilen endişeler neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul’un olası büyük depreme hazırlıklı olup olmadığı, kentsel dönüşümün yeterince hızlı ilerleyip ilerlemediği ve toplanma alanlarının durumu hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Dünkü Deprem ve Kitapçıda Yaşananlar Dünkü depremi kızımla birlikte bir AVM’deki kitapçıda yaşadık. Kahvelerimizi içiyor, etrafımızda 23 Nisan sevincini yaşayan çocukları izliyorduk. Ancak bir anda her şey değişti. Sarsıntı başladığında insanlar hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Çocukl...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...

İstanbul Ansiklopedisi: Sessiz Çatışmaların ve Görünmeyen Yansımaların Hikâyesi

Bu yazı, Netflix ’te Nisan 2025’te yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi  dizisi hakkında olacak. Hem bir izleyici olarak düşüncelerimi paylaşmak hem de spoiler vermeden bir bakış sunmak istiyorum. Diziler hakkında yazdığım ilk blog yazısı olacak, bu yüzden heyecanlıyım. 📚 Genel Bilgiler Sekiz bölümlük mini dizi formatında sunulan yapımın senarist ve yönetmen koltuğunda Selman Nacar oturuyor. Başrollerde ise genç oyuncu Helin Kandemir  (Zehra) ve deneyimli isim Canan Ergüder (Nesrin) yer alıyor. Zehra, üniversite eğitimi için Amasya’dan İstanbul’a gelirken; Nesrin, Fransa’da kariyerine devam etmeye hazırlanan, Zehra’nın annesinin yıllardır görüşmediği eski bir arkadaşı. İkili arasındaki etkileşim dizinin en güçlü yanlarından biri. 💭 Dikkatimi Çekenler (Spoilersız): Kimlik arayışı teması  güçlü bir şekilde hissediliyor. Zehra’nın İstanbul’a gelmeden önceki hayatıyla, büyük şehirde yaşadığı değişim arasındaki gelgitler oldukça etkileyici yansıtılmış. Nesrin’in şehir ve ülk...